Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

Türk Dünyası Eğit-politiği 5: Paternalizm

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

Türk Dünyası’nın bütünleşme sürecinde, insan kaynağının niteliği önemli unsurlardan birisi olarak nitelendirilebilir. Devletlerin eğitim politikaları ve faaliyetleri göz önünde bulundurulduğunda, eğitimin bir amacının da insan kaynağının niteliğini arttırmak olduğu görülmektedir. Türkiye’den, Türkistan’a; Kırım’dan Türkmeneli’ne kadar Türk Dünyası’nın tüm kültür havzalarında, insan kaynağının niteliği geliştirilmediği müddetçe Türk Dünyası bütünleşmesinin fiiliyatından bahsedemeyiz. Zira bu bütünleşmeye hayat verecek olanlar, bu müstakil kültür havzalarını yaşatan Türk topluluklarıdır. Bu toplulukların nitelikli sağlık, beslenme ve eğitim hizmetlerine erişimi insan kaynağının niteliği açısından önem arz etmektedir. Zira beslenme, sağlık ve eğitim hizmetlerinin zekâ ve beden gelişimi üzerindeki etkisini gösteren sayısız bilimsel araştırma bulunmaktadır. Türk Dünyası coğrafyası göz önünde bulundurulduğunda, içerisindeki kültür havzalarının birbirlerine ve kendi içlerindeki bölgelere göre farklı sosyo-ekonomik düzeylerde örgütlendiği görülmektedir. Dolayısıyla sosyo-ekonomik açıdan düşük profil sergileyen bölgelerde, yetişmekte olan nesillerin nitelikli beslenme, sağlık ve eğitim hizmetlerine erişimi ne yazık ki her zaman mümkün olmamaktadır. Bunun sonucunda da Türk kültür havzaları, insan kaynağının niteliği açısından olumsuz sonuçlarla yüzleşmektedir.

“Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü” (OECD) tarafından gerçekleştirilen “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” (PISA) ve benzeri uygulamalarda, farklı ülkelerdeki öğrencilerin öğrenim sürecinde kazanmış oldukları bilgi ve beceriler değerlendirilmektedir. Bu tip değerlendirmeler, ülkeler arası karşılaştırmalara imkân vermesi açısından ulusal eğitim uygulamalarının sorgulanmasında kıstas olarak kullanılmaktadır. 2015 yılında açıklanan PISA sonuçlarına göre Türkiye, 72 ülke içerisinde 50. sırada yer almıştı. PISA vb. testler, nitelikli insan kaynağı açısından her şeyi göstermezler, ama pek çok şeyi gösterdiklerini de kabul etmek gerekir. Bu tip başarısızlık durumlarında, ilk olarak eğitim programlarının ve uygulamalarının sorgulanması ve başarılı olan ülkelerin uygulamalarının örnek alınmasıyla güncellenmesi ülkemizde genel geçer bir uygulama haline gelmiştir. Ancak bu tip tedbirler ne yazık ki sorunu çözmemiştir. Zira her ne kadar bu sorunun temelinde eğitim programları ve uygulamaları kendilerine önemli bir yer bulabilseler de; sorunun tek veya temel kaynağı olduklarını gösteren herhangi bir işaret yoktur. Sorun daha derinde yatmaktadır; insan kaynağının niteliği.

PISA vb. değerlendirmelerde, ülkelerin sıralamadaki konumları ile sosyo-ekonomik durumları, kişi başına düşen yıllık gelir miktarları, et, balık ve yumurta tüketim oranları arasında anlamlı korelasyonlar olduğunu görmek için muazzam araştırmalar yapmaya gerek yoktur. Bir ülkenin sosyo-ekonomik durumunu ve kişi başına düşen yıllık gelir miktarını değiştirmek kolay ve kısa vadeli bir iş değildir. Ancak gelişim çağındaki yeni nesillerin, et, balık ve yumurta tüketim oranlarını arttırmak bunlara göre daha kolaydır. Burada Türk Dünyası devletlerinin, yeni nesillerin yetiştirilmesinde paternalist bir anlayışla politikalar üretmesi gerekmektedir. Bu politikalar ulusal ölçekli olarak planlanabileceği gibi Türk Dünyası ülkelerinin farklı kaynaklarının birbirlerince kullanımına imkân sağlayan uluslararası ölçekli de olabilir.

Paternalizm, devlet ve birey arasında; devletin koruyucu bir biçimde, bireylerin refahını ve iyiliğini sağlama rolünü üstlendiği ve bunun karşılığında sadakat beklediği, “babacılık” olarak da adlandırılan bir ilişki biçimidir. Pek çok çağdaş toplumda paternalist uygulamalara rastlanmaktadır. Ataerkil toplum yapısının, toplum içerisindeki kurumsal yapıya sirayeti olarak nitelendirilebilecek olan bu kavram, “baba-evlat” ilişkisine benzetilerek “pederşahilik” gibi kavramlarla da açıklanmaktadır. Paternalist yaklaşımdaki devletin, vatandaşlarına “baba” gibi tavır sergilediği söylenebilir.(1)

Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı’nın, çocukların beslenmesi ve sağlıklı gelişimi amacıyla okullarda süt ve üzüm dağıtması paternalist yaklaşım açısından örnek olarak sunulabilir. Bu tip uygulamaların, et ve balık ürünlerini de kapsayacak şekilde tüm Türk Dünyası’nda yaygınlaştırılması mümkündür. Ancak çocukların zekâ gelişiminin 0-4 yaş aralığında çok hızlı gerçekleştiği ve 0-6 yaş aralığında büyük ölçüde tamamlandığı göz önünde bulundurulursa; henüz örgün eğitim kademelerine adım atmamış çocukların da bu tip paternalist uygulamaların hedef kitlesi haline getirilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Japonya gibi PISA testlerinde üst sıralarda kendisine yer bulan pek çok ülkede, çocukların sağlıklı beslenmesi için en ücra dağ köylerine dahi besin değerleri açısından zengin gıdaların taşındığını göz önünde bulundurduğumuzda, Türk Dünyası Eğit-politiği açısından da bu meselenin taşıdığı önem ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, Türk Dünyası devletlerinin vatandaşlarına (özellikle de çocuklara) nitelikli beslenme imkânı sağlaması, Türk Dünyası bütünleşmesinin geleceği açısından hayati öneme sahiptir. Önem sırasında eğitim programlarının ve uygulamalarının geliştirilmesi, modernize edilmesi vs. daha sonra gelmektedir. Zira eğitim programlarının hitap edeceği insan kaynağının niteliği, uygulanacak eğitim faaliyetlerinin hedefe ulaşma oranını baştan belirlemektedir.

İnsan kaynaklarının niteliği geliştirilmediği takdirde, Türk Dünyası bütünleşmesi, bugün bir oldubittiyle sağlanmış dahi olsa; bu idealin uzak mefkûrelerine ulaşmak ve çağdaş medeniyetler arasında yer almak mümkün değildir. Türk Dünyası Eğit-politiği bağlamında, önceki yazılarda değindiğimiz coğrafya, tarih ve kimlik ile ilgili eğitim tasarımları (bunlara bilim eğitimini de eklemek gerekir) ancak nitelikli insan kaynağına hitap ettiği ölçüde başarı sağlayacaktır. Aksi takdirde mekânsal düşünme becerisi gelişmemiş bir vatandaşın zihninde Türk Dünyası coğrafyasını inşa edemezsiniz; analitik, tarihsel ve kronolojik düşünme becerilerinden yoksun bir vatandaşın zihninde Türk tarihinin özgün periyodizasyon iskelesini kuramazsınız, velhasıl Türk coğrafyasına ve Türk tarihine ortak bakışı sağlayamadığınız gibi (genel) Türk kimliğini de inşa edemezsiniz. Zira kimliğin en önemli bileşenlerinden ikisi bu unsurlardır.

Türk Dünyası bütünleşmesinde organizasyon ve kurumsallaşmanın mimarı da, bütünleşmenin önünde yeni ufuklar açılmasına vesile olacak olan da nitelikli insan kaynağıdır. Medeniyet liginde derece atlanmasını sağlayacak olan nitelikli bilimsel ve teknolojik üretimin en önemli öncülü, yine nitelikli insan kaynağıdır. Dolayısıyla Türk Dünyası Eğit-politiğinin üzerine inşa edileceği temel odak noktası bu olmalıdır.

Paternalist politikaların inşa edilmesi, bağımsız Türk devletlerinde veya Türk Konseyi çatısı altında kolay olabilir. Ancak daha önceden de belirtildiği üzere Türk Dünyası bu teşkilatlardan ibaret değildir. Çok sayıda kayıp vatan bugün farklı devletlerin kontrolü altında olup, bu bölgelerde milyonlarca Türk yaşamaktadır. Yeni nesillerin yetişmesinde, bağımsız Türk devletlerinde uygulanacak faaliyetlerin benzerleri, kayıp vatan konumundaki Türk kültür havzalarında yaşayan insanlara da; etnik unsur, inanç vb. ayrım yapmadan sivil toplum örgütleri vasıtasıyla mümkün olduğu ölçüde ulaştırılmalıdır.

 

(1) KIZIL, Ömür (2018). Türk Dünyasında Ortak Eğitimin Paternalizm Açmazı. Milli Devlet Gazetesi, Sayı: 59, ss. 14.