Söyleşiler

Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var ADI DEVLET OLSUN
Doğu Türkistan işgal edilmiş Türk toprağıdır

Doğu Türkistan işgal edilmiş Türk toprağıdır

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erkin Emet ile 22. yılında Gulca Katliamı’nı konuştuk.

Gulca Katliamına kadar Çin’in Uygur Türklerine karşı genel politikası nedir?

Çin, 1949 yılında Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra bölge halkına, yani Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlar çoğunlukta olmak üzere Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar Türklerine yönelik acımasızca yok etme, asimile etme politikası uygulamaya başlamıştır. Bu çeşitli yollarla Uygur Türklerinin dilini, dinini yasaklamak ve zulüm, baskı uygulamaya yönelik olmuştur.

Çin, 1949’da Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra 1955 yılında bölgeye ‘Özerk Bölge’ statüsü vermiş. Yani dış politikada Çin’e bağlı, içeride kendi kendini yönetme hakkı. 1976’da Mao’nun ölümüne kadar bölgede ‘yerli milliyetçiliğe karşı mücadele’, ‘Pantürkizme karşı mücadele’, ‘Panislamizme karşı mücadele’, ‘Tarım reformu’ gibi sloganlarla buradaki okumuş, aydın, yerli halktan insanların çoğunu ya hapse atmış, öldürmüş ya da bu insanlar yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştır. Milletin önde gelen, şuurlu, bu toprakların Türk toprağı olduğunu bilen insanların hepsini yok etmeye yönelik politika uygulamaya başlatmıştır.

Çin, 1976 yılında Mao öldükten sonra ‘dışa açılma politikası’ ve ‘açıklık politikası’ uygulamaya başlamıştır. Eskiden tamamen yasak olan din, özel mülkiyet, ticaret gibi bir takım alanlarda kısmi serbestlik uygulamaya başlamıştır. Bundan Uygurlar da nasibini almaya başladı. Fakat 1984’e gelindiğinde ‘aile planlaması’ adı altında Çinlilere tek çocuk, Türk kökenli olanlara 2 çocuk politikası uygulamaya başladı. Baskı da yavaş yavaş ‘aile planlaması’ adı altında bölgede başladı. Doğu Türkistan halkı, ‘Gulca Katliamı’ndan önce çok zor şartlarda yaşadı. Kürtajlar yapıldı, sağlıksız ortamda anne karnından 6 aylık, 7 aylık çocuklar kürtajla alındı. Bu Doğu Türkistan’da, toplumda bir travma yaratmaya başladı. Bu baskılara dayanamayan Doğu Türkistan halkı 5 Nisan 1990’da ilk defa, bundan önce de küçük ayaklanmalar olmuştu, Gulca ayaklanmasından önce ortaya çıkan ‘Barın’ olayında karşı koydu. Bu olaylarla ilgili Doğu Türkistan, Çin’in deyimiyle Uygur Özerk Bölgesi Komünist Partisi Genel Sekreteri Song Hanliang yabancı medyaya şöyle bir açıklamada bulunmuştu: “Barın ilçesinde patlak veren bölücü-silahlı ayaklanma bir takım bölücüler tarafından örgütlü, planlı ve maksatlı bir şekilde düzenlenmiş silahlı ayaklanmadır. Bunların amacı ÇKP’yi devirip Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’ni kurmaktır.” Bu şekilde suçlamıştı.

Barın olayı nedir? Barın olayında Doğu Türkistan halkı Zeydin Yusuf başkanlığında 200 kişi, 5 Nisan 1990 günü sabah saat altı civarında elinde ışık ‘Allah ü Ekber’ diye bağırarak ilçe hükümet binasının önüne geldiler ve hükümet binası önünde sabah namazı kıldıktan sonra ilçe hükümetine de şu isteklerini iletmek istediler: Hükümet insan öldüren kişileri idam eder. Kasabamızda 250 kadın kürtaj edildi. Bu katillik sayılır mı sayılmaz mı? Neden bunu yapan kişiler idam edilmiyor? Çin’den Urumçi’ye her 15 dakikada bir tren geliyor. Bu trenle gelen kişilerin hepsi Çinlilerdir. Yerli halklara aile planlaması yapmanın yerine Çinlileri getirmesek olmaz mı? Biz mücadele edip Çinlileri bu topraklardan kovacağız. Aile planlaması durdurulsun. Halkımız üzerindeki vergiler azaltılsın. Biz demokrasi istiyoruz. Ezilmek, horlanmak, yok olmak istemiyoruz.” Barın gençlerinin bu haklı isteklerini duyan Barın ilçesinin Komünist Partisi başkanı Tursun bu olayı hemen merkeze telefonla bildiriyor. Bunun üzerine Kaşgar kolordu komutanlığından 62 askerden oluşan özel bir tim gönderilir. Hemen ardından 130 kişilik takviye gücü daha gönderilir. Bu haklı isteklerde mazlum 200 gencin üzerine ateş açılır. Bu ateş ile 2 genç ölür. Bunu gören gençler de dağılır. Gençlere arama operasyonu düzenlenir. Aralarında çatışma yaşanır. Böylece aynı gün yaşanan çatışmada 6 genç ile 42 köylü ölür. 193 kişi yaralanır. Kaçanlar için geniş çapta operasyon düzenlenir. Olayın ikinci günü Çin genelkurmay başkanlığının emri ile Kaşgar’daki kolordu komutanlığından hava, kara, topçu kuvvetlerinden oluşan 3000 kişilik özel ordu Barın’a gönderilir. Bütün yollar kapatılır. Barın ilçesine havadan ve karadan askeri operasyon düzenlenir. O gün 150 kişi acımasızca öldürülmüş, 200’e yakın kişi yaralanmıştır. 10 Nisan’a kadar süren bu çatışmada 3000’e yakın kişi acımasızca katledilmiştir. 200’e yakın kişi tutuklanmış olup, 10 yıldan 25 yıla kadar, bir kısmı ise müebbet hapis cezasına çaptırılmıştır.

Barın olayı 1949’dan sonra bölgede olan büyük bir tepkidir. Yapılan politikalara, baskılara dayanamayan Uygur Türklerinin her 10 yılda bir tepki gösterdiğini görüyoruz. Kısacası bundan şunu görmek mümkün: “Çin Halk Cumhuriyeti küçücük Barın kasabasındaki olayda 3000 kişiyi öldürdüğüne göre, Çin, Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonraki 70 yıl boyunca patlak veren 200’den fazla olayda ne kadar kişinin katledildiğini anlamak çok zor olmasa gerek.”  Bu olaydan 7 yıl sonra 5 Şubat 1997’de Gulca katliamı ortaya çıkar.

5 Şubat 1997 günü, öncesinde ve sonrasında Gulca’da ne oldu bize anlatabilir misiniz?

Gulca Katliamı, 5 Şubat 1997 tarihinde Doğu Türkistan’ın kuzeybatısındaki Gulca şehrinde ‘Kadir Gecesi’nde evinde ibadet etmekte olan kişilerin karakola götürülüp işkence edilip, öldürülmesi ile başlar. Ailelerine cesetleri teslim edilir. Bunu duyan millet öfkelenerek sokaklara dökülür. Aile fertleri bir grup insan hükümete şikâyetini bildirmek için hükümet binasına yürür ve bu grup gittikçe kalabalıklaşır. Bu grup “Başka bir niyetinin olmadığını sadece şikâyetini iletmek için” geldiğini anlatmak için küçük çocukları ve kadınları gösteri grubunun önüne koyarak hükümet binasının önüne gelir. Çin güvenlik güçleri grubun önünde olan küçücük masum çocuklara hiç aldırmadan herkesi kurşuna tutar. Kısa sürede olay büyüyerek, karşılıklı çatışmaya dönüşür. Elinde sopadan başka bir şey olmayan Uygur gençleri acımasızca öldürülür. Hatta Çin güvenlik güçleri Gulca şehrindeki bütün evlere operasyon düzenleyerek, olaya karışan karışmayan bütün gençleri yakalayıp kimilerini öldürür, kimilerini hapse atar, kimilerinden ise hiç haber alınamaz. Bütün hapishaneler dolduğundan okullar bile hapishaneye çevrilir. O da yetmez tutuklanan gençler derin dondurucu et depolarına atılarak acımasızca öldürülür. -30 derece soğukta yaralanarak yere yığılan insanların üzerine soğuk su serpip dondurularak öldürülür. Bütün bu insanlık dışı vahşet yetmemiş gibi komşu ülke Kazakistan’a kaçmayı başarmış olan gençleri de geri alarak idam etmiştir.

Gulca Katliamı’ndan sonra Türk ve dünya basını neler yaptı? Herhangi bir tepki gösterdiler mi?

Gulca katliamına, Doğu Türkistan davasının uluslararası platforma taşındığı bir milat diyebiliriz. Çünkü ‘Gulca Katliamı’ndan sonra Doğu Türkistan meselesi Uluslararası Af Örgütü, Asya’daki İnsan Haklarını İzleme teşkilatı gibi uluslararası sivil toplum örgütlerinin dikkatini çekmeye başladı. Özellikle Uluslararası Af Örgütü bu güne dek Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerini anlatan en kapsamlı 6 tane rapor yayınladı. ABD, senelik insan hakları raporunda Uygur meselesine geniş bir şekilde yer vermeye başladı.

1997’de Gulca katliamı olduktan sonra Çin bölgeyi dışarıya kapatarak, izole ederek, bölgedeki olanları dünyaya sızdırmayarak -bu günde bu geçerli Doğu Türkistan’a yabancı medya kuruluşlarının girmesi tamamen yasak, o zamanda da yasaktı- gizlemeye çalıştı. O zamana kadar Türkiye’ye ve Dünyaya Doğu Türkistan işgal edildiği zaman Doğu Türkistan liderlerinden İsa Yusuf Alptekin, Muhammed Emin Buğra’lar ömrünün sonuna kadar Doğu Türkistan’da olan bitenleri anlatmıştır. Fakat görüntülü belgelerin ortaya çıkması Gulca katliamıyla oldu.

1997’deki Gulca katliamını bir yabancı gazeteci tesadüf olarak çekiyor, kameraya alıyor. Bişkek’e gidiyor. Bişkek’te merhum liderimiz İsa Yusuf Alptekin’in oğlu Türk Hava Yolları’nın Bişkek’teki Ofis Şefi İlgar Alptekin Beyle bir otel lobisinde buluşuyor. Gazeteci Gulca’daki olayları anlatıyor. “Çinliler Uygurlara gerçek mermilerle ateş açtı. Görüntü var bende” diyor. Onlara “Almak ister misiniz”? diyor. İlgar Alptekin de “Bir iş adamının evine gidelim, görelim, gerçekse alayım.” diyor. Kaseti seyrettikten sonra alıyor. Kaseti Türkiye’de özel bir televizyon kanalında yayınlatıyor. Bu olaydan sonra hem Türkiye’de hem dünyada Doğu Türkistan’da olan bitenlere olan ilgi ciddi bir şekilde arttı. Yıllarca gözden uzak katliama uğrayan bu toplumun yaşadıkları ilk defa canlı canlı bu görüntü ile Türkiye üzerinden dünyaya yayıldı.

İnsan Hakları kuruluşları bu mesele ile ilgilenmeye başladı. Türkiye’de de sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, eskiden yılda bir iki kere özel günlerde haber yaparken, bu olaydan sonra Türkiye’deki pek çok özel ve devlet televizyonlarında yer bulmaya başladı.

Gulca katliamı için şunu diyebiliriz: “Bugün Doğu Türkistan meselesi uluslararasılaşmış durumdadır. Bugün Amerika, Kanada, Avustralya, Japonya, Almanya ve Türkiye - Çin ilişkilerinde Doğu Türkistan meselesi gündeme gelen, ortaya konan bir meseleye dönüşmüştür. Bugün Birleşmiş Milletler İnsan Hakları genel kurulunda, Avrupa Parlametosu’nda Doğu Türkistan meselesi konuşulmaktadır. Bugün Doğu Türkistan meselesi dünya gündemine geldiyse Gulca Katliamı’nın bu olaydaki etkisi çok büyüktür.

Gulca katliamından sonra bölgede istenen temel haklarda kısıtlamalar başladı. 11 Eylül sonrası bölgede İnanç özgürlüğü, kültürel haklar, yaşama hakları gibi pek çok temel haklara top yekûn savaş açıldı. Çin temel haklar konusuna savaş açmış durumda. Bugün gelinen noktada Gulca katliamının etkisi çok büyüktür.

Son olarak bize ne söylemek istersiniz?

Son olarak şunu söylemek istiyorum: “Doğu Türkistan ilk işgal ile 1884’de bölgenin adını ‘Sincan’ diye değiştirdiklerinden itibaren 1949’da komünist Çin işgal edinceye kadar Uygur Türkleri 1933’de Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ve 1944’de Doğu Türkistan Cumhuriyetini kurdu. Bugün 135 yıldır bölgenin her karış toprağında şehitlerin kanı var. Son olarak Doğu Türkistan için bizim şunu bilmemiz lazım: Türkiye’de bazı medya kuruluşları, siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler ‘toprak bütünlüğü kavramıyla’ Doğu Türkistan’ı değerlendiriyor. Doğu Türkistan işgal edilmiş Türk toprağıdır. Buranın Çin’in toprak bütünlüğü ile hiçbir alakası yoktur. Uygurlar Çin’in toprağını alıp ayrılmak istemiyor. Oradaki Doğu Türkistan Türklüğü işgal edilmiş kendi toprağının iadesini istiyor, geri almak istiyor. Buradaki mücadele işgal edilmiş toprağın sahiplerinin geri alma mücadelesidir. Yani Çin’den toprak istemiyor. Dolayısıyla bu tip kavramları kullanırken dikkat etmemiz lazım. Doğu Türkistan Çin’in işgal ettiği topraktır. Buranın her karış toprağında şehitlerin kanı var.

Gulca Katliamının 22. yılı dolayısıyla yaptığınız bu söyleşi için çok teşekkür ederim. Bugüne kadar Doğu Türkistan’ın özgürlüğü için, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için şehit olan bütün şehitlerimizi rahmetle anar inşallah özgür bir Doğu Türkistan’ın, bugün 7 bağımsız Türk Cumhuriyetlerine eklenerek önümüzdeki yıllarda 8. bir Türk Cumhuriyeti olmasını, ay yıldızlı gök bayrağın Doğu Türkistan semasında dalgalanmasını istiyorum.

Diğer Söyleşiler