Söyleşiler

Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var ADI DEVLET OLSUN
Ekonomide ciddî bir güvensizlik söz konusu

Ekonomide ciddî bir güvensizlik söz konusu

Halil İbrahim Bayrakçı ile dolardaki hızlı yükselişi ve Türkiye’nin alması gereken tedbirleri konuştuk.

Dolardaki yükseliş belli bir seviyeye çıkarak durdu ve kısmen düşüş başladı. Sonrası için beklentiniz nedir, dolar hangi seviyede seyreder?

Ağustos başında dolar kuru 4,90’dı. Bugün 16 Ağustos itibariyle 5,80. Demek ki dolar kuru aybaşından itibaren aradaki dalgalanmayı saymazsak yükseliyor. Her zaman da böyle olmuştur. Dolara aşırı ihtiyacı olan, ikiz açık veren, ikiz açık derken şunu kastediyorum hem cari açık hem dünya ile ticaretinde ve sermaye akımlarında açık veren, hem de ikinci açık olarak da bütçe açığı veren ülkelerde inanılmaz bir dolar talebi oluyor. Bu talebin bir şekilde finans piyasalarından, dünyanın dış tasarruflarından borç alınarak karşılanması lazım. Biz bu dönem içerisinde bu borçlanmada sıkıntı yaşadık. Bu sıkıntının en büyük sebebi, ilk olarak Sayın Erdoğan’ın “faiz artırmayacağım” iddiasıydı. Öncelikle Londra’da bunu dillendirdi. Dünyada, Türkiye’ye borç veren kurumların huzurunda... Sonra Türkiye’de de defaten tekrarladı. En sonunda da bu durum Türkiye’de ciddi bir güvensizlik ortamı yarattı. Türkiye’de yatırımların değer kaybedeceğine inandılar ve Türk Lirası’ndan çıkış başladı. Bu çıkış çok ciddi bir dalgalanma yarattı. Biliyorsunuz, geçtiğimiz gün piyasalar kapalıyken 7,90’a kadar vurdu dolar. Daha sonra hükümetin faizleri arttırmayacağız iddialarına rağmen ki bir şekilde haklılar, gösterge faizi arttırmadılar fakat 2 yıllık tahvillerimiz şu anda yüzde 29’lara vurdu. Yüzde 16’lardayken yüzde 28,29’lara geldi. Demek ki fiili olarak faiz arttırıldı. Ondan sonra döviz kurundaki kısmi artış düştü.

İlk sıkıntımız şu; bir güven problemimiz var yurt dışıyla. Onların yatırımlarını nasıl değerlendireceğimize karşı bir güven problemi var. İkinci olarak da sürdürecek bir ekonomi politikası sıkıntısı var. Türkiye ekonomi politikasında çift başlılıktan ziyade bir başsızlık sorunu yaşıyor. Söylediklerimizle yaptıklarımız birbirini tutmuyor ve bu çok ciddi çalkantılara sebep oluyor. Dün böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olmayacağının garantisi yok. Bu nasıl telafi edilebilir, nasıl düzeltilebilir? Açıkçası ekonomi politikasında karar alıcıların tepeden aşağı değişmesiyle söz konusu olabilir. Bu da ufukta gözükmüyor. 

Döviz rezervi satmak faydalı olacak mı?

Hayır olmaz. Döviz rezervi derken Merkez Bankası’nın rezervlerini eritmekten bahsediyorsunuz. Piyasaya dolar sürmekten bahsediyorsunuz. Şöyle söyleyeyim, Merkez Bankası elindeki rezervlerle piyasaya müdahale ettiği zaman, piyasaya dolar sürerek döviz kurunun artışına müdahale ettiği zaman, şunu yapıyor; TL pozisyonundaki insanların yani TL’si olan iç ya da dış yatırımcının, TL’den çıkmasına yardımcı oluyor. Al benim dolarımı, ucuz fiyattan çık, diyor. Bu, bu şekilde olmamalı. Neden? Çünkü adam çıkarken Türk Lirası’ndan cezalanacağını dinledi. TL’yi satmaya kalkışacağı zaman kurun oynayacağını, kur oynadığı zamanda da zarar edeceğini bilmesi lazım. Bunu bilmezse, bunu hissetmezse hızlı bir şekilde TL’yi terk eder. Hikâyenin aslı şu: Biz dalgalı kur rejimindeyiz. Dalgalı kur rejimi şu demek; piyasanın, piyasa oyuncularının alım ve satımlarındaki arz ve talep dengesine göre anlık olarak belirlenen bir fiyat belirlenmesinden bahsediyoruz. Buna dışardan yapılacak her müdahale, müdahale yapacak insanın zararıyla sonuçlanır. Çünkü piyasa affetmez. Merkez Bankası’nın 20 küsur milyar doları varsa bütün dünyanın da trilyon dolarları var. Trilyon dolarlarıyla üstümüze gelirler. Çünkü siz, olmayan, piyasanın kabul etmediği bir fiyatı piyasaya kabul ettiremezsiniz. Ondan dolayı, hatırlarsınız, Merkez Bankası pazartesi sabahı piyasaya rezerv sürerek, yaklaşık 10 milyar dolarlık, kura müdahale etmeye çalıştı, kur 15 kuruş arttı.

Alternatif müttefik bulma adımları ne kadar ciddi? Yaraya merhem olur mu?

Şimdi bizim konuştuğumuz şey ekonomi ve finans piyasaları. Şimdi finans piyasaları dediğimiz zaman Venezuela, Kuzey Kore, İran vb. böyle bir kaç tane ülke hariç dünyadaki bütün oyuncular global finans sistemine bağlı. Bunun başka bir alternatifi yok. Rusya da bunun içerisinde Çin de, Amerika da içerisinde. Dolayısıyla bizim muhatap olduğumuz yatırımcılar da yani Türkiye’de TL alıp, tahvil alıp veyahut da bir şekilde TL cinsinden yatırım yapmak isteyen insanlar da dünyanın her tarafına dağılmış Kanadalı, Avustralyalı, Singapurlu, Çinli vb. yatırımcılar, hepsi de global finans sisteminin oyuncuları. Dolayısıyla buradan çıkıp başka bir finans sistemine geçme şansımız yok. Dünyada bir tek finans sistemi var ve bizde onun içerisindeyiz. Haa, siyasi olarak başka bir kampa girmemizin bize bir faydası olur mu diye soracak olursanız, velev ki girdik diyelim, mevcut Batı ittifaklarını terk ettik, Rusya’yla veya Çin’le yine bazı arkadaşların ifade ettiği gibi Avrasya ülkeleri denen gruplarla anlaştık diyelim, onlar da aynı sistemin içerisinde ki. Rusya bugün Rublesi değer kaybederken de, ki geçenlerde bizimle beraber bir günde yüzde sekiz, yüzde dokuz değer kaybetti, başka bir finans sisteminin içinde değil. Rusya da bizim şartlarımızda borçlanıyor. Çin de bizim şartlarımızda borçlanıyor. O da dünyadaki bütün yatırımcılara bizim gibi muhatap. Demek ki bu bir çözüm değil.

Peki, doların bu yükselişi veyahut da Türk Lirası’nın değer kaybedişi bir krize sebep olur mu? Bu durum krizi işaret ediyor mu?

Öncelikle kurun yükselişi, insan sağlığından örnek verecek olursak insanın ateşinin yükselmesi gibidir. Şöyle söyleyelim bir ülkenin lokal parası, o ülkenin sattığı servis ve hizmetlerin değeri ile ölçülür. Size şöyle bir örnek vereyim, mesela bir ülkeye ziyarette bulundunuz, eğer bu ülke içerisinde alacağınız mallar çoksa cebinizdeki paradan fazla bozdurursunuz, yerel paradan fazla almak istersiniz. Eğer gittiğiniz yerde anca çay, kahve içebiliyorsanız sadece çay, kahve parası kadar bozdurursunuz. Şimdi bu örnekten hareketle görüyoruz ki Türk Lirası’nın değer kaybının temel sebebi, Türk ekonomisinin yapısal sorunlarından kaynaklanıyor. Enfeksiyon başka yerde. Kur yükselişi sadece ateş. Enfeksiyonun temel sebebi daha demin de ifade ettiğim gibi cari açık ve bütçe açığında. Nedir bu cari açıktaki sıkıntı? Biz dünyayla olan ticaretimizde sürekli 60 milyar dolar, 70 milyar dolar eksi bakiyedeyiz. Bütçe açığımızı da şöyle ifade edebiliriz: Türkiye Cumhuriyeti hükümeti planladığı bütçeden çok daha fazla harcama yapıyor, gidere sahip oluyor, bu giderlerin de çoğu maalesef aşırı altyapı harcamalarına, gereksiz altyapı harcamalarına gidiyor ki bu harcamalar dolar cinsinden. Böylelikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dolar cinsinden yükümlülükleri artıyor. Şimdi bu iki temel enfeksiyon yaratan mesele varken Türk ekonomisinin yükselmesini bekleyemeyiz. Sıkıntı burada. Kur sadece bunun göstergesi. Faiz de aynı şekilde göstergesi. Faizdeki yükseliş şu anda yüzde 28. Türkiye’deki faiz, 2 yıllık tahvillerde yüzde 28,2. Daha da artacak. Bu da bunun göstergesi. Çünkü faiz nedir?  Paranın fiyatıdır. Bu paranın fiyatı çok yükseliyor çünkü insanlar bu paraya girebilmek için daha çok prim istiyorlar. Tamam diyorlar, ben senin TL’ne yatırım yapayım ama sen bana daha çok para ver. Niçin? Çünkü senin parana güven duymuyor. Bu da aynı zamanda şunu gösteriyor, senin ekonominin çok riskli olduğunu gösteriyor.

Özetle şunu söyleyebiliriz; bu daha sadece krizin başlangıcı. Bu daha ateşin ilk yükselmesi. Bunun devamı gelecek. Çünkü biz yapısal sorunlarımıza çözüm üretemiyoruz. Bu daha başlangıç.

IMF ile masaya oturacağımızı söyleyenler var. Bunu nasıl yorumlarsınız?

IMF’nin sorumluluğu şudur: Dünyada finans sistemindeki devletlerin ödemeler dengesi sıkıştığı zaman bunlara yardımcı olur.  IMF neyi sağlar? Bizim döviz ihtiyacımız olduğu zaman gelir, ülkelere yardım eder, belirli programlar çerçevesinde anlaşmalar yapar. Kısa vadeli krediler açarlar, diğer finans kurumları ile de sizi barıştırırlar, ödemeleri belli bir plana koyarlar. Bu da belli bir rahatlama sağlar. Bizim bir ödemeler dengesi krizine gireceğimiz muhakkak, yakında da gireceğiz. IMF ile anlaşabilmek için  IMF’nin belli şartları var. Mesela ilk başta çok ciddi bir kemer sıkma politikası isteyecek. Bütçede çok büyük bir fazla isteyecek. Eskisi gibi bütçe açığı istemeyecek. Sonra çok ciddi yapısal, ücretlerde ve istihdam şeylerinde düşüklük isteyecek. Şimdi bunların da siyasi maliyetleri var. Ondan daha önemlisi IMF diyecek ki, aç şu kamu hesaplarını denetleyelim, diyecek. Bu denetleme hikâyesinin, Türkiye’deki mevcut siyasi yapının kolay kolay razı olacağını, kolay kolay kabul edeceğine inanmıyorum. Ondan dolayı IMF’ye çok ihtiyacımız olmasına rağmen IMF ile masayı oturmanın, Türkiye’nin ekonomisini yakın zamanda çok rahatlatacağını düşünmeme rağmen, bu koşullar altında mevcut hükümetin masaya oturabileceğine inanmıyorum.

Bundan sonrası için Türkiye’nin kısa ve orta vadede alması gereken tedbirler neler olmalıdır?

Kısa vadede alması gereken birçok tedbir var ama öncelikle şunu söylemek lazım, yatırımcıyla, uluslararası yatırımcıyla zıtlaşmanın hiçbir anlamı yok. Zıtlaşmayı muhakkak kesmek lazım. Anlamsız söylemlere, piyasaları tehdit edecek söylemlere yer vermemek lazım. Çünkü bu insanlar kazandıkları öz paraları Türkiye’ye emanet edeceklerse, o paraların güvenliğini de haliyle talep ediyorlar. Bu güvenlik de nedir, onlara reel bir kâr bırakmamızdır. Gelir getirmemiz lazım. En önemlisi bu. Bu gereksiz, piyasalarla zıtlaşmaya sebep olacak ideolojik söylemlerin bırakılması lazım. Bu da ne demektir mevcut siyasi yapıdan bağımsız iktisadi bir ekonomik karar alıcı, ekonomi ile ilgili genel kararları alıcı bir yapının kurulması gereklidir. Bu, normalde Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’dır. Ama Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası şu ana kadarki olan performansıyla böyle bir bağımsızlığı olmadığı kanaatini bütün dünyada uyandırdı. Bağımsızlığın elden gittiği veya Merkez Bankası’nın tamamen siyasi iradenin hâkimiyetinde olduğu kanaatini behemehâl Türkiye’de verilecek mesajlarla uzaklaştırmak lazım. Benim bunun için önerim şudur: Türkiye’de siyasi iradeden bağımsız, ekonomik karar verici bir komisyonun kurulması lazım. Özellikle para politikalarına bu komisyonun karar vermesi lazım. Şu anda biliyorsunuz, Para Politikası Kurulu vardır Merkez Bankası’nda, bu görevi icra eder ama şu anda etkisiz kaldığı aşikâr. Belki bu tip bir makyajla tekrar düzeltilebilir ama sorunlarımızı kısa vadede çözmesi şu demek, bu çalkantıları, bu dalgalanmaları belki önleyebiliriz ama yine sorunumuzu çözmüyor. Çünkü sorunumuzun başka bir sebebi var. Yapısal önlemlere girmemiz lazım. Yapısal önlemler içinde mevcut ekonomi politikasının veyahut da siyasi iktidarın savunduğu büyüme modelinin değiştirilmesi lazım. Bu model değişmiyor. Çünkü siyasi olarak angajmanları var mevcut hükümetin. Benim önerim Türkiye’de bütün ekonomi paydaşlarının bir araya geleceği tıpkı İzmir İktisat Kongresi gibi bir kongrenin toplanması, bu kongrede sanayicilerden, iş adamlarından, finans dünyasından sendikalara kadar herkesin hep birlikte bir haftalık yeni ekonomi modeli tarzında bir gündem başlığı altında toplanıp, büyüme ve kalkınma modelimizin tekrar baştan aşağı reform sürecine tabi tutulması gereklidir. Reform kararlarının alınması ve dünyaya mevcut siyasi iktidarın taahhütleriyle, imzası ile beraber yayınlanması gerekiyor.

Bu çok ciddi bir operasyon. Bu operasyonun yapılabilmesi için çıkacak manifestonun altının projelerle, kurumlarla doldurulması gerekiyor. Eğer iyi niyet sahibi olunursa, bu tip projelerin ortaya çıkarılması 1,2 aylık süreç. Böyle bir toplantının hazırlığının dahi olması piyasaları rahatlatacak, belli bir güven verecektir. Ama yine zannetmiyorum bu tip bir operasyona gideceklerini. Hatırlarsanız Sayın Berat Albayrak bir toplantı yaptı geçenlerde. Bankalar ve sanayi kuruluşlarını davet ederek yeni ekonomik modeli anlattı. Yeni ekonomik modeli anlattığı zaman içinde hiçbir şey olmayan, hiçbir somut şey olmayan çok geniş bir ekonomi 101 anlatısıydı. Ekonomi 101 sunumuydu. Herkes yeni ekonomi planında ne var diye bekliyordu. Ama hiçbir şey yoktu. Demek ki öncelikle bu ciddiyetsiz, anlamsız siyasi hareketlerin değişmesi gerek. Ama ne yazık ki ufukta böyle bir şey de gözükmüyor.

Buna kriz başlangıcı dedik, krize doğru gidiyoruz. Krizde Türkiye’nin başına ne gelebilir? Hangi sektörler avantajlı olur? Çünkü kriz ortamında çok büyük bir kesim kaybederken bazı kesimler nispi olarak zenginleşecektir. Bunlara belki değinebiliriz ya da bunu başka bir röportajın konusu yapabiliriz.

Diğer Söyleşiler