Söyleşiler

Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var ADI DEVLET OLSUN
Türk Silahlı Kuvvetleri dünyada bir ilki gerçekleştirmiş olabilir

Türk Silahlı Kuvvetleri dünyada bir ilki gerçekleştirmiş olabilir

Askeri Havacılık ve Savunma Sanayii Uzmanı Hakan Kılıç ile savunma sanayiindeki son gelişmeleri ve Bahar Kalkanı Harekâtı’nda son derece etkili olan askeri havacılık ve savunma sanayiimizi konuştuk.

Türkiye Cumhuriyeti’nin savunma sanayii alanında kendi imkânları ile göstermiş olduğu gelişmeleri, daha önceki dönemlerde yaşadığı olumsuzlukları da göz önünde bulundurarak yorumlar mısınız?

Türkiye, özellikle 1980’li yıllarda TUSAŞ’ın kurulmasıyla yani F-16 ortak üretim projesi ile birlikte havacılık alanında ciddi bir teknoloji transferine başladı. Yani aslında ilk gerçek teknoloji yatırımı bu. Öncesinde de çabalar var, örneğin; ASELSAN’ın kurulması, ASPİLSAN’ın kurulması gibi atılımlar var ama daha çok TUSAŞ’ın kurulması ile Türkiye’de askeri havacılık ve savunma sanayii dalında gelişmeler başladı diyebilirim. Daha sonra Stinger füzelerinin NATO kapsamında ortak üretimi vesilesiyle kurulan Roketsan var ve ondan sonra sürekli özel savunma sanayii firmaları kuruldu. Özellikle son 30 yılda da çok ciddi savunma sanayii konusunda büyük atılım mevcut ayrıca bu konudaki ışık da görüldü.

Bugün diyebiliriz ki artık savunma sanayii sektörü, Türkiye’nin lokomotifi olan inşaat sektörünün yerine geçmeye aday. Çünkü bu alanda ihracat da çok yapılıyor. Mesela insansız hava aracı sattık. Ardından telsizden tutun askeri elektronik sistemlere, Cirit füzesinden birçok değişik ürünlere birçok alanda ihracat yapılmaya başlandı. Milli mühimmatlar çok gelişti; özellikle ROKETSAN ve TÜBİTAK-SAGE’nin yaptığı akıllı mühimmatlar var. Bunlar: tanksavar füzesi, havadan havaya füzeler, millî akıllı süzülen motorsuz mühimmat, Bora ve diğer balistik füzeler ve diğer füzelere kadar çok çeşitli füze türleri millî olarak yapılmaya başlandı. Hürkuş’tan, Atak helikopterine, Milgem’den çeşit çeşit zırhlı personel taşıyıcıya, mayına karşı dayanıklı araca kadar burada saymakla bitiremeyeceğimiz çeşit ve alanda platform ve sistemler üretilmeye başlandı. Zaten ASELSAN bir elektronik devi. Özellikle elektro optik sistemler, radar sistemleri gibi birçok konuda çalışmalar yapılıyor. Yani burada saymakla bitmez. İlave olarak Türkiye, vakıf şirketleriyle ve özel firmalarla birlikte artık savunma sanayiinde belli bir eşiği geçti ki çok ürünü kendi başına öğretiyor. Mesela diyelim ki Bahar Kalkanı Harekâtı’nda herhangi bir ülke ambargo koymuş olsaydı biz hiç NATO mühimmat kullanmadan tamamen yerli ve millî üretilmiş mühimmatlarla bu harekâtı aynen gerçekleştirebilirdik. Ama tabii ki yine de belli bir oranda dışa bağımlılık devam ediyor. Tank yapacağız motor yok, motor bulmaya çalışıyoruz; savaş gemisi yapıyoruz ama gemilerin motorunu yapamıyoruz. Dünyada 5. nesil savaş uçağı yapan zaten sadece Amerika ve Çin var ve dolayısıyla biz de 5. nesil milli muharip uçağı İngilizlerle birlikte yapmaya çalışıyoruz. SLV (Uydu taşıma roketi) göndermek için proje devam ediyor ama hala daha kendi uydumuzu gönderemedik. Yani bunlar bir anda olacak şeyler değil zaten.  Bu da bir basamak olacak ama daha yapılacak çok şey var. Sonuçta son 20, 30 yılda çok fazla gelişme var ve şu anda da bunların ürünlerini, bu yapılan yatırımların meyvelerini yiyoruz diyebiliriz.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dünyada benzerleri bir elin parmaklarını geçmeyen son teknolojiler ile adapte edilmiş yapısını ve bu kabiliyetlerini aktif olarak sahada göstermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk Silahlı Kuvvetleri, NATO standartlarında diğer NATO ülkeleri gibi birçok silahı, teknolojiyi -özellikle platform bazında (uçak, gemi, tank gibi)- kullanıyor ama bu teknolojiyi birçok NATO ülkesinden çok daha verimli bir şekilde kullanabileceğini Bahar Kalkanı Harekâtı’nda gösterdi. Yani Barış Kartalı ve havadan erken ihbar kontrol uçağına ve SİHA’lara kadar birçok şey NATO ülkelerinde de var ama biz bunları sahada çok başarılı bir şekilde kullanıyoruz.

Millî SİHA’larımız Bayraktar TB-2 ve TUSAŞ Anka-S ile orada hava savunmayı bastırma yani SEAD dediğimiz rolü üstlendiler ki bunu normalde F-16’ların yapması lazım. Ama biz ne yaptık: Soçi mutabakatı sebebiyle ve savaş çıkmasın diye (Rus uçakları ile muhatab olmamak için) karşı hava sahasını ihlal etmeden kendi hava sahamızdan korumakta olduğumuz veya savaşmakta olduğumuz topraktaki hava üstünlüğünü korumak için SİHA’larımızı vurmaya çalışan SU-24’leri menzilli füzelerle ve uzaklardan mesafelerden F-16’larla vurduk. Dünyada da belki bu konuda enteresan bir ilki gerçekleştirdik. Hatta belki bu konuda bir dünya rekoru kırdık ki 40 kilometreden L-39 vurduk. Yani bunun dünya rekoru olduğunu iddia edenler de var. Dolayısıyla öyle bir zor bir şey yaptık ki normalde savaş uçaklarıyla, anti radyasyon füzeleriyle hava savunma sistemlerini vurmamız gerekirken SİHA’larla vurmak zorunda kaldık. Burada da tabii çok değişik etkenler var; birincisi Koral elektronik karıştırma sisteminin etki etmesi, ikincisi TB-2 gibi çok küçük SİHA’ların radarda küçük görülmesinden dolayı Rus radarlarının alçak irtifa taraması yaparken SİHA’larımızı görememesi gibi etkenler oldu. ANKA-S’in SATCOM anteni ile elektronik karıştırmadan etkilenmeden yüksek irtifa avantajını da unutmamak lazım. Her iki SİHA, ROKETSAN MAM-L mühimmatı ile yüzlerce hedefi imha etti. Ama NATO ve dünya şunu gördü ki TSK komuta kademesinin harekâtı doğru yönetmesi ve iyi planlamalar ile biz çok orijinal bir şey gerçekleştirdik; SİHA’ları, hava savunma ve bastırma rolünde kullandık, elimizdeki NATO yüksek teknoloji silahlarını birçok NATO ülkesinden çok daha verimli kullandık. Üstüne bir de kendi milli mühimmatlarımız da bunlara entegre edip çok başarılı bir şekilde sahada yansıttık. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin burada yaptığı en büyük şeylerden biri bu. Burada bir entegrasyon söz konusu. Nasıl bir entegrasyon? Geçmişte yapılan operasyonlardan verilerin alınması ve bağlantı yapılması, mühimmatların uzaktan atılması, belki kullanıldı milli seyir füzelerinin ve diğerleri kullanılması, sahada elektronik karıştırma yapılması ve her türlü ASELSAN ürünlerinin (elektronik cihazlarının termal kameraların) başarılı bir şekilde kullanılması, yine sahada milli piyade tüfeğimizin kullanılması, birçok milli ve yerli zırhlı araçların, zırhlı personel taşıyıcı ve savaş araçlarının da verimli şekilde kullanılması, geliştirilen milli radarların ve sonradan işin içine hava savunma sistemlerinin girmesi gibi… Yani sahada bütün teknolojik gelişmelerin ve milli ürünlerin de bizim Combat Proven dediğimiz operasyonel olması görüldü. Artık Türkiye dışarıdan mühimmat almadan kimsenin ambargosunu da takmadan verimli bir operasyon yapabilecek hale geldi.

Geçtiğimiz haftalarda İdlib’de gerçekleşen acı saldırının ardından kahraman ordumuza ait insansız hava araçları ile gerçekleştirilen operasyonlarda sayısız hedef imha edildi. Bu hedeflerin içerisinden özellikle Rus yapımı hava savunma sistemlerinin bu kadar kolay vurulması nasıl mümkün olmaktadır? Diğer sistemlerimizin katkıları ile birlikte açıklar mısınız?

Rusya’nın savunma sanayii ve askeri teknolojileri konusunda dürüst davranmadığı, kendi ürünlerini abarttığı ve özellikle hava savunma sistemleri konusunda ciddi bir başarı yakalamış olan Rusya’nın bu konuda çok hassas olduğunu biliyoruz. Rus savunma ürünleri ihracatında hava savunma sistemleri çok büyük bir yer aldığı için Pantsir gibi Rus menşeili hava savunma sistemlerinin Bahar Kalkanı Harekâtı’nda tabiri caizse karizmasının çok fena bir şekilde çizilmesi Rus medyası ve üretici firmaları dolayısı ile devletini çok sinirlendirmiş gözüküyor.

Özellikle düşman hava savunmasının bastırılması yani SEAD görevli ve donanımlı (anti-radyasyon füzeleri vb.) F-16 savaş uçakları dururken, hava savunma sistemlerine karşı hiçbir koruması olmayan, kinetik kaçınma manevrası kabiliyeti yani her türlü kaçma-kurtulma yöntemlerinden yoksun olan SİHA’ların harekât sırasında Suriye envanterindeki çeşitli tiplerdeki Rus yapımı hava savunma füze sistemlerini bertaraf etmesi sadece Rusya’da değil dünyada bile şaşkınlıkla karşılanmıştır. Bunu kimse itiraf edemeyebilir ama inanın savunma çevreleri bunu konuşuyor. Çünkü bu daha önce örneği olan bir olay olmadığı gibi daha önce kimse bunu yapmak zorunda da kalmadı

Şöyle ki dünyada en çok SİHA kullanan ABD ve şu an Yemen’de Suudi Arabistan düşman topraklarında SİHA kullanırken herhangi bir hava savunma tehdidi olduğunda onları normal SEAD görevli savaş uçakları ile yok ediyor. Buna rağmen vurulan SİHA’ları da oluyor. Yani bizim İdlip’de yaşadığımız gibi Rusya ile bir savaşa girmemek, Soçi mutabakatı ve bölgedeki Rus hava kuvvetleri ile çatışma yaşamamak için Sınırı geçmeden F-16’larımızın görüş ötesi akıllı mühimmatları kullanması o yüzden HSS’leri SİHA ile vurmak zorunda kalan ülke olmadı.

Diğer çok önemli nokta ise bu sistemler yani SA-17 BUK, SA-22 Pantsir ve SA-3 vb. Rus hava savunma sistemleri tasarlanırken dünyada bir SİHA tehdidi olmadığı gibi elektronik harp de bu kadar gelişmemişti.

Bu sebeple Ruslar kabul etmese bile bölgesel kaynaklar, bazı sosyal medya hesapları, görgü tanıkları ve Genelkurmayın resmi açıklamasının da teyit ettiğine göre Pantsir ve BUK gibi çok gelişmiş sistemler de dâhil 10 civarı HSS imha edildi. Bir iddiaya göre orta-yüksek irtifaya hitap eden çok gelişmiş Rus hava savunma sistemi (Malezya Hava Yollarına ait B-777 tipi yolcu uçağını 11.000 m gibi bir irtifada Ukrayna üzerinde vuran füze) F-16’larımız tarafından sınırımızdan uzun menzili -at unut- tipinde bir mühimmatla, diğer geri kalanların çoğu da TUSAŞ, ANKA-S ve Bayraktar TB-2 ile vuruldu. Her bir SİHA da Bahar Kalkanı Harekâtı’nın yıldızı oldu.

Sonuç olarak dünya SİHA’ların hava savunma sistemleri karşısında zayıf kalabileceği gerçeğini, yeni bir kullanım şeklini, KORAL’ın elektronik karıştırma ile Rus HSS ve radar sistemlerini nasıl saf dışı ettiğini, ANKA-S ve ANKA-I’nın istihbarat, gözetleme ve sinyal istihbaratı ile hava savunma sistemleri üzerine etkisini, küçücük ve motorsuz süzülen bir mühimmat olan MAM-L’nin hem füze hem top sistemi barındıran Pantsir ürerindeki etkisi gördü. Dünyaca görülmesi gereken diğer bir nokta ise Pantsir, BUK gibi standalone (kendi başına görev yapabilen) ve çok gelişmiş olduğu iddia edilen sistemlerin bile merkezi bir komuta kontrol ve radar ağına entegre olmadığı taktirde ne kadar zayıf oldukları ve hava savunmanın 2020’li yıllarda kademeli ve entegre bir hava savunma şemsiyesinin parçası olduğunda hangi ülke ve şirketin ürünü olursa olsun muhakkak aşılabileceği gerçeğidir. Bu gerçeği Rusya’da ilk kez öğrenmiş olduğu için kabul etmekte zorlanmaktadır. Harekâttaki şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyor tüm katılan tüm TSK personeline şükranlarımı sunuyorum.

Son olarak Milli Eğitim Bakanlığı ve Aselsan arasında imzalanan protokolün ardından hayata geçirilecek olan Savunma Sanayii Meslek Liseleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’de meslek liseleri ile ilgili zaten şöyle bir sorun var: Şimdi savunma sanayii firmalarında mühendisler çok, üniversite de çok. Gerçi kıdemli mühendise de çok ihtiyacımız var belki savunma sanayiindeki en büyük sorunlardan biri bu ama bir de teknisyen sorunumuz var. Yani mühendisten daha alt kademede çalışacak, işçi statüsünde çalışacak personel eksiği var hem de tüm sektörde. Yani sadece savunma sanayiinde değil. Bu yüzden şimdi mesela büyük holdingler, Türkiye’nin en meşhur 3-5 holdingi kendi meslek liselerini açıyor. Neden? Çünkü ara eleman sıkıntısı var. Şimdi savunma sanayiinde de meslek lisesinden mezun olan bir lise mezunu veya bir teknisyeni direkt ASELSAN’da, ROKETSAN’da, SAGE’de, TÜSAŞ’da çalıştıramazsınız çünkü bunlar daha çok mühendis kadroları ile çalışır. Fakat bunlara iş yapan alt yüklenici de gereklidir. Mesela bunların meşhuru OSTİM’dir. OSTİM’de savunma sanayii kümelenmeleri var, yüzlerce firma var, bir platformda binlerce parça var. Dolayısıyla en ufak bir mayına karşı zırhlı araç bile yapsanız o kadar çok alt yüklenici var ki bunların hepsinde mühendis kadrosundan çok daha yüksek oranda teknisyen ve işçi kadrosu çalışıyor. Tüm bu sorunlarla birlikte savunma sanayiinde olay biraz farklı olduğu için -güvenlik ve teknik boyutları- ara eleman sıkıntısı oluyor. Dolayısıyla savunma sanayiine yönelik meslek lisesi açılması kesinlikle geç kalınmış ve çok doğru bir hareket. Ayrıca çok da ihtiyaç olan bir şey.

Diğer Söyleşiler