Söyleşiler

Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var ADI DEVLET OLSUN
Üretime dayalı, israf etmeyen bir ekonomi modeli şart

Üretime dayalı, israf etmeyen bir ekonomi modeli şart

​​​​​​​Finans uzmanı Semih Yelis ile ekonominin son durumunu, dövizdeki artışın sebeplerini ve olası sonuçlarını konuştuk.

Türkiye'de son zamanlar çok tartışılan bir konuyu size sormak istiyorum. Bir yandan döviz yükseliyor, ekonominin kötüye gittiği söyleniyor bir yandan da borsa hızlı bir şekilde yükseliyor. Bunun sebebi nedir?

Evet, son dönemde alışılagelenin dışında bir tabloyla karşı karşıyayız. Dolar yükseliyor, faizler artış eğiliminde ancak hisse senetleri tüm bu satış baskısına direnerek artan bir seyir izliyor.

2016 yılında TL dolar karşısında yaklaşık yüzde 17 değer kaybetti. Borsa İstanbul 100 (BIST100) endeksi ise TL bazında yaklaşık yüzde 9 değer kazandı. 2017 yılında ise yıla büyük bir değer kaybıyla başlayan TL, şubat ayında dolar karşısında yükselişe geçerek 1989'da konvertibl olmasından bu yana ilk kez 7 ay üst üste dolar karşısında değer kazandı. TL, bu yılın şubat-ağustos döneminde yüzde 8,49 artış kaydetti. Ancak son dönemde ki ekonomik ve siyasal gelişmeler özellikle ABD ile yaşanan vize krizi TL’nin değer kaybına uğramasına sebep oldu. Bununla birlikte yabancı yatırımcıların Borsa İstanbul'daki net alış tutarı 6 milyar lirayı aşarken, BIST 100 endeksi de 2016 kapanışına göre yaklaşık yüzde 40 değer kazandı.

Borsanın artış eğilimi göstermesi olumlu bir durum olarak gözüküyor. Ancak TL’nin Dolara karşı değer kaybı pek olumlu bir durum değil. Çünkü ithalatımızın ağırlığı Dolar ile yapılıyor ve dış borçlarımızın ağırlığı Dolar ile olan borçlara dayanıyor. TL’nin Dolara karşı değer kaybetmesi demek yapacağımız ithalatın ve vadesi gelip ödememiz gereken borcun TL karşılığının yükselmiş olması demek.

Sebebine gelecek olursak, birkaç varsayım üzerinde durulabilir.

Birinci etken; bankalar  gibi endekste ağırlığı olan şirketlerin doğal hedge ile korunuyor olması. Yani Endekste ağırlığı yüksek olan şirketlerde doğal hedge ile korunanların sayısının az olmaması nedeniyle kur etkisi daha sınırlı. Bu da borsanın güçlü durmasını sağlıyor.

İkinci etken; Hisse senedi piyasasında kur yerine daha çok faize bakılması, kurdaki yükseliş devam ederse faizleri de yukarı taşıma ihtimali var ancak bu daha uzun vadede karşımıza çıkabilir.

Üçüncü etken; Hisse senedi piyasasını birçok metrik açısından ucuz görülmesi. Döviz yükseldikçe, parası değer kazanan yabancı, daha güçlü bir şekilde borsaya giriş yapabiliyor. Dolayısıyla bu da borsayı yükseltiyor.

Dördüncü etken; Borsa endeksi üzerinde etkili olan firmaların yüzde yirmisinin ki bunların üçte birini de bankalar oluşturuyor, bunların da Türkiye performansı ile değil ‘küresel’ nitelik kazanarak kâr elde etmesiyle açıklanabilir.

Dövizdeki yükselişler son günlerde çok konuşulmaya başladı. Bu yükseliş daha ne kadar devam eder? Önüne geçilmesi için Türkiye sizce hangi adımları atmalı?

Soruyu aslında tersten sormak gerekiyor? Türk Parası nasıl değer kazanır bunu bulmak lazım.

Bunun yolu, üretime dayalı, israf etmeyen bir ekonomi modeli kurulmasıdır. Bu bugünden yarına değil, kısa, orta ve uzun vadeli programlarla uygulanmalı, siyasi istikrarla desteklenmelidir.

Üretim alanında devlet öncü ve teşvik edici olmalı. Sanayici desteklenmeli, Katma değeri yüksek yerli ve millî ürünler üretilmesine teşvik ve destek sağlanmalıdır. Bu adımlar son dönemlerde atılmaktadır bunu da ayrıca belirtmek gerekiyor.

Kamu ve Özel sektör harcamaları kontrol edilmeli israfın önüne geçilmeli, millî ve yerli sermayenin israfının önüne geçilmelidir. Maalesef tasarruf noktasında bir fren mekanizması henüz kurulmuş değil.

Faizler düşmeli, Türk vatandaşının ve Türk parasının kıymeti korunmalıdır.

Soruya tekrar dönecek olursak, Türkiye'nin maalesef ihracat yaparak veya turizm yoluyla ülkeye soktuğu döviz miktarı sınırlı. Enerji ve hammadde konusundaki dışa bağımlılığımızda ortada. Sıcak para dediğimiz, finansal hareketlerle kâr etmek için giriş çıkış yapan dövizler Türkiye'nin ihtiyacını karşılıyor.

Yabancı paranın ani hareketleri, gelişmekte olan ekonomilerde Amerika'daki faiz, işsizlik, istihdam gibi oranlar ve beklentiler ve jeopolitik riskler gibi faktörler dövizin yükselişinde pay sahibi olabiliyorlar. Kısa vadede bu yükselişi durdurabilmek adına alınacak tedbirler, iktisadın temelini oluşturur. Faizler marifetiyle dışarıdan sıcak para girişi sağlanabilir ancak burada dikkat etmemiz gereken kısa vadeli çözümlerle beraber uzun vadede Türk ekonomisinin durumu olmalıdır. Türkiye, yüksek teknoloji ürünleri üretemeyip, ülkeye döviz girdisi sağlayamadıkça, sürekli finansal hareketlerle dövizi baskılama yoluna gitmek zorunda kalacaktır. İhracat yapmalıyız, hukuk sistemimiz güven vermeli, eğitim sistemimiz artık bir temele oturmalı, jeopolitik risklerden mümkün olduğunca arınmalıyız. Bunları başaramazsak Türk Lirası değer kaybedecektir.

Yerli araba üretilmeye başlanacak. Bu projenin Türk ekonomisine katkıları ne olur?

Yerli araba üretiminde geç kalmış olsak da ben bunu çok iyi bir başlangıç olarak görüyorum. Her sene 500 binin üzerinde arabanın satıldığı bir pazarda, kendi markamızı üretecek olmamız ekonomik kazancının da ötesinde, bir imaj meselesi olarak önemlidir.

Yerli otomobilin, mümkün olduğunca çok parçasının da millî üretim olması bunu daha çok anlamlandıracaktır. Gerek iç pazarda, gerek Afrika, Orta Asya ve Ortadoğu ülkelerinde tutunmuş bir Türk araç markası gelecek için ümit verecektir.

2001 öncesi ile bugünkü Türkiye'yi kıyaslarsak, neler söylemek istersiniz? Bankacılık, şirketlerin durumu ve bunun gibi faktörler ne durumda?

Öncelikle şunu belirtmekte yarar var. 2001 krizinden sonra bankacılık sistemi ciddi manada güçlendirildi. Türk Bankacılığı 2001 öncesine göre çok daha iyi bir durumda.

Bunun dışında, enflasyon, işsizlik gibi rakamlarda aradan geçen uzun yıllara rağmen yine aynı noktadayız. O döneme oranla, içerisinde bulunduğumuz zaman dilimindeki gelişmelerin de bunda payı var şüphesiz.

Hain bir darbe girişimi atlattık, ordumuz hem içeride hem dışarıda operasyon halinde. Buna jeopolitik risk deniyor ve bu dönemde jeopolitik riskler maalesef had safhaya ulaşmış durumda. Yeni bir ekonomik krizden kaçınmak için daha önce edindiğimiz acı tecrübeleri bugün için çok önemli görüyorum. Dışarıdan müdahalelerde verilen zararı kapatacak yeni alternatiflerimiz o döneme göre daha çok ancak tabii ki genel olarak baktığımızda bazı olumsuzluklar da söz konusu.

Türkiye’nin önümüzdeki süreçte kamu ve özel sektör tasarruflarını arttırarak, üretime dayalı bir ekonomi modeli tercih etmesi zorunludur. Bankacılık sektöründeki zorunlu karşılıkların arttırılması, yüzde 59’u dolar yüzde 34’ü Euro olan özel sektör dış borçlarının minimize edilmesi gerekmektedir. Aksi halde siyasi ve jeopolitik olumsuzluklar karşısında 2001 öncesine göre çok daha istikrarlı ve güven veren bir ekonomi olmakla birlikte, artan kur, yükselen faiz ve uzun vadede güven vermeyen ekonomi görünümünden kurtulmamız zor olacaktır. 

Bu olumsuzlukları yok saymak yerine, ısrarla üzerine gider, millet devlet bütünlüğü ile gerekli adımları atarsak Türkiye'yi ekonomik risklerden ve tehditlerden kurtarmış oluruz.

Diğer Söyleşiler