Söyleşiler

Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var ADI DEVLET OLSUN
YPG açısından en önemli tehdit, Türkiye’nin muhtemel bir Afrin çıkarmasıdır

YPG açısından en önemli tehdit, Türkiye’nin muhtemel bir Afrin çıkarmasıdır

Prof. Dr. Kürşad Zorlu ile ABD’nin terör örgütü YPG konusundaki tavrını ve olası bir Afrin operasyonunu konuştuk.

Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen ABD’nin bugüne kadar YPG’ye vermiş olduğu silah desteğini ve bölgedeki işbirliğini nasıl okumak gerekir?

Her ne kadar insan hakları, barış, özgürlük, demokrasi gibi kavramlar öne çıkarılıyorsa da bugün artık küresel yönelimlerin ülkemizin sınır ötesinde konuşlandığı çok açık. Mümkün olduğunca ulus devletlerin ortadan kaldırılması, ötelenmesi, parçalanması ve bunun gerçekleşmediği durumlarda söz konusu ülkelerde parçalı devlet modelinin hayata geçirilmesi, söz konusu yönelimin nihai amaçları olarak beliriyor. ABD’nin bölge politikası da pragmatik bir amaçsallık ve bu amacı hayata geçiren çok yönlü bir araçsallık taşıyor. ABD Irak’ta yaşadığı tecrübenin ağır faturasını bildiği için, özellikle Obama döneminden başlayarak sahada bizzat bulunmak yerine kontrolün kendisinde olduğu vekâlet süreçleriyle hamle yapmaya çalışıyor. YPG bir terör örgütü olarak ABD için yatırım yapılabilir bir pozisyonda gözüküyor. Gerçi bizim de YPG ile PKK’yı eşitlememiz çok uzak bir geçmişin ürünü değil. PYD Başkanı Salih Müslim’in Türkiye’deki diyalogları, Ayn el Arap bölgesinin Kobani halini almasında yapıp yapmadıklarımız vb. noksanlıklar bizi de adım adım yükselen bir inşa süreciyle karşı karşıya bıraktı. Değilse sözde çözüm sürecinden güç alarak mahalleleri yakıp yıkan teröristlerin içinde ve/veya onları eğitmek için Suriye ve Irak’tan gelen terörist ve yabancıların bugünkü araçsal mekanizmayı oluşturduklarını biz o günlerde söylüyor hatta haykırıyorduk. Bakmayın kimi yazarların bugün böyle konuştuğuna… O günlerde bizler bunu söylediğimiz için ‘ırkçılıkla’ itham ediliyorduk. Doğrusu dünyada terörizm ve terör örgütlerinin tanımı konusunda yaşanan ikircikli davranış ve uygulamalar ABD-Türkiye ilişkilerinde de kırılmalar yarattı. Daha geçtiğimiz hafta bir İngiltere vatandaşı Rakka’da YPG adına mayın temizlerken öldü. Buna rağmen İngiltere sözde PKK’yı terör listesinde tutuyor ama YPG’yi değil. Açıklamaları böyle yapıyorlar ama bakıyorsunuz o sözde savaşçının göğsünde terörist başı Öcalan’ın resmi kimsenin dikkatini çekmiyor. DEAŞ’ta bu yönelimde YPG için bir alan açma unsuru olarak kullanıldı. Rakka’dan tahliye görüntüleri hala hafızalarımızda. Şimdi öylesine bir tabloyla yüzleşiyoruz ki 3500 tırlık bir silah ve teçhizat yardımı geliyor, bunlar getirilirken bizim bir zamanlar çok iyi ilişkilerimizin olduğu Kürt Bölgesel Yönetimine ait Semelka sınır kapısı kullanılıyor ve özellikle Suriye’deki petrol yatakları terör örgütünün eliyle kontrol ediliyor. Silahlar 13 ayrı depoda saklanıyor ve Afrin’de top mermisi üretiyorlar. Dolayısıyla Türkiye ve ABD arasındaki işbirliği 2003’teki Irak işgalinde Türkiye’nin çekimser tutumu ile güvensizlik alanına taşınmış ve 2011 Suriye iç savaşının ardından sistematik bir karşıtlık pozisyonuna oturmuştur. Burada YPG-PKK ortaklığı problemin sebebinden ziyade bir sonucu olmuştur diyebiliriz. Üstelik dünden bugüne YPG/PKK’ya verilen desteğin, Kerkük’ün geleceğinden, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerden ve hatta 15 Temmuz’dan ayrı düşünülmesi mümkün değildir.

ABD Başkanı Trump’ın YPG’ye silah yardımını sonlandırdıklarını söylemesine rağmen Pentagon’dan aksi yönde bir açıklama gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu tablo Trump’ın yönetim zafiyeti mi, yoksa ABD’nin yeni bir taktiği midir?

Bunun iki sebebi var. Birincisi Trump’ın ülkesindeki pozisyonu. Halk desteği de giderek düşen Trump’ın uzun süre ya da gelecekte kalması güç olarak değerlendiriliyor. Bu sebeple Pentagon ve CIA tarafından sürekli dengelenerek uzun vadeli hamle yeteneği kısıtlanıyor. Bu olayda da görüldü ki Trump’ın “artık YPG’ye silah vermeyeceğiz” sözü 24 saat içinde Pentagon tarafından adeta yalanlandı ve bu seviyede bir etkileşim çok rastlanan bir durum değil. Ardından Pentagon’un Ortadoğu masası sorumlusu Türkiye’ye zarar verebilecek silahları toplayacağız dese de zamanlama olarak spesifik tehditler ortadan kalktıktan sonra şeklinde bir vurgusu var. Yani Afrin’den bahsediyor. Öyle ya ABD için DEAŞ tehdidi ortadan kalktığına göre kimdir bu spesifik tehlike? Çok açık ki bugün YPG açısından en önemli tehdit Türkiye’nin muhtemel bir Afrin çıkarmasıdır. İşte birbirine aykırı açıklamaların ikinci boyutu da burasıdır. İyi polis kötü polis taktiği ile süreci inşaya devam etmek veya bir terör örgütünü başka bir terör örgütü ile yok etmek. İşte YPG, DEAŞ ve PKK’nın ortaklaştığı nihai yer de burasıdır.

DEAŞ sonrası Suriye’de ABD ve Rusya YPG’yi nasıl konumlandırmak istemektedir? İki ülkenin bölge üzerindeki planlarının örtüştüğü noktalar var mıdır?

Bölgede öylesine kırılgan ve anlık değişmeler yaşanıyor ki iki ülkenin yani ABD ve Rusya’nın çıkarları farklı olsa da kullandıkları araçların ortaklaşması mümkün. Rakka ve Deyrzor’un alınmasına kadar örtülü bir mutabakat sürdüğü söylenebilir. Bu süreçte sahada rejim ve YPG üzerinden görünür güç mücadeleleri yaşanıyordu. Ancak gelinen noktada DEAŞ  %98 ölçüsünde temizlendiği için siyasi sürecin inşasında iki ülkenin siyasal ve askeri hamlelerini izleyeceğiz. Meseleye böyle baktığımıza Rusya’nın PYD konusunda ABD kadar olmasa da zımni bir kabulle hareket ettiği ve duruma göre kartlarını açmaya hazır olduğu anlaşılıyor. Düşünsenize Türkiye/İran/Rusya bir arada bölgeye ilişkin ortak kararlar alırken bir yönüyle ortağınız Rusya’nın başkentinde terör örgütü gördüğünüz bir örgütün temsilciliği bulunuyor. Gerçi PKK’yı de terör örgütü görmedikleri için bu duruşu sürdürmeleri sürpriz değil. Bu noktada Türkiye için en kırılgan aşama PYD üzerindeki baskı gücünün kaybolması ve İdlib içerisinde etkinliğinin azalması olacaktır. Bir de Kerkük’te ABD eliyle yeni bir çatışma trafiği meydana gelirse bu Türkiye’nin kısa dönemli taktiksel hedeflerine varmasını zorlaştırabilir. Bakın Soçi’deki gelişmeleri hatırlayacak olursak, burada tüm aktörler Türkiye’nin PYD/YPG’ye yönelik açık ve net tavrından rahatsız değildi. Hatta Türkiye bunu yüksek perdeden ifade etmeye devam ettikçe PYD’nin Rusya bloğuna yaklaşması söz konusu olabilir. En azından Moskova’nın şimdilik Türkiye üzerinde YPG’yi alanda yeni strateji geliştirmeye zorlayacağı söylenebilir. Ayrıca ABD’nin askeri gücünü çekmesi ihtimali ve Kuzey Irak’ta Barzani’nin ‘yarı yolda bırakıldığına’ yönelik kanaat ABD çıkarları ile Rusya’nın sahadaki hamle gücü arasında bir seçim yapmaya zorluyor. Diğer yandan elli binin üzerinde silahlı gücü ve ABD’den aldığı 3000 tır dolusu mühimmat ve teçhizat ile ülkenin kuzeyinde fiili bir durum yaratmak isteyen PYD cephesinde Türkiye’nin Afrin motivasyonu büyün önem taşıyor. İşte burada Rusya hem Türkiye ile PYD’yi oyunun içinde ve kendi kartları arasında tutmak istiyor hem de PYD’nin Afrin’deki varlığı ile Türkiye’yi İdlib’te daha etkin olmaya zorluyor. Üstelik Diyalog Kongresindeki temsil sorunu Türkiye için kabul edilebilir bir şekilde çözümlenirse Putin, siyasal süreci rejim ile PYD arasında petrol/doğalgaz üzerinden bir kısmi anlaşmaya doğru götürebilir.

Olası Afrin operasyonu için neler söylemek istersiniz? ABD ve Rusya’nın karşı çıkışlarına rağmen TSK’nın Afrin’e girmesi Türkiye’yi YPG haricinde bir güçle karşı karşıya bırakır mı?

Yaşanan gelişmelerle birlikte Türkiye’nin olası bir Afrin operasyonu daha gerçekçi bir zemine oturmaya başlıyor. Daha doğrusu proaktif bir hamle alanından çıkıp bir zorunluluk haline geliyor. Özellikle 2012-2015 arasında ucu açık, saha gerçeklerinden kopuk bir takım hedefler, söylemler Türkiye’yi problem çıkmadan çözüm üretme avantajından uzaklaştırarak çok yönlü bir uluslararası mücadelenin ortasında bırakmış oldu. Bugün elbette milli bir mesele, bir beka sorunu olarak gördüğümüz bu süreç yakın geçmişteki bir takım hataların da eseri. Örneğin Esad ile ilişkilerde Türkiye’nin sert tutumunu her geçen gün yumuşatıyor olmasından daha ziyade bundan önce yapılan ya da yapılmayanları eleştirmek daha doğrudur. Hâlihazırda Türk kamuoyu baskısının da bunda etkileri olduğu kanaatindeyim. Bu çerçevede Türkiye’ye sistematik bir kuşatma ya da saldırı olduğu yaklaşımı yersiz değil. Bunun siyasi ve askeri boyutlarını hep birlikte görüyoruz. Türkiye Afrin’den Menbiç’e uzanan çizgide olası bir terör koridorunun fiilen hayata geçmesini Fırat Kalkanı ile engelledi ve belki de öteledi. Ancak tehlike ortadan kalkmış değil. Öncelikle ABD ve Rusya’nın öz çıkarlarının Suriye’de nasıl bir yapılanmayı öncelediği sorusu belirsizliğini koruyor. Rusya burada daha açık veya belirgin bir tutum izliyor olsa da siyasi süreç sonunda Birleşmiş Milletlerin ilgili maddesine tamamen bağlı kalacağını bir garantisi bulunmuyor. ABD ise DEAŞ’ın ardından bölgede pozisyonunu koruyabilme çabasında. Ya da onların değerlendirmesiyle “normalleşme sağlanana kadar buradayız” şeklindeki tutumları yeni bir gerekçenin meydana getirilmesini kaçınılmaz kılıyor. Burada İran ve özellikle Haşdi Şabi, Rejim ve YPG’nin etkileşimi belirleyici olacaktır. ABD’de görülmekte olan dava bile içerisinde bu yönelimin bir takım izlerini barındırıyor. Dolayısıyla Türkiye PYD üzerindeki baskısını sürdürmeli. Bununla birlikte İdlib içerisindeki ilerleme ve hareket alanını bu baskıyla bütünleşik şekilde götürmelidir. Soçi’nin ardından Cenevre sürecinde de Esad ile dolaylı veya doğrudan diyalog iklimini korumalıdır. Belirtmek gerekir ki olağan ilerleyişte ne İran ne de rejim Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt koridoruna izin vermeyecektir. Muhtemelen Rusya’nın Astana sürecinde ortaya koyduğu ‘otonom’ bölgenin müzakeresine izin verebilirler ki Esad bu kadar güçlenmişken buna bile son çare olarak bakacaktır. Şu büyük tehlikeyi de göze alarak hazırlıklar yapılmalı. ÖSO ve Türkiye ile bağlantılı muhaliflerin buradaki askeri kabiliyetlerinin yeterli olmaması gibi bir durum Türkiye’yi bir anda hem İdlib’te Nusra ile hem de Afrin’de YPG ile karşı karşıya getirebilir.

Diğer Söyleşiler