Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

GÖRÜNTÜ KORKUTTU

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Sık sık okuduğumuz, duyduğumuz haber: “Görüntü korkuttu.” Sonuncusu Büyük Menderes nehrinden geldi:

“Büyük Menderes Nehri’nde korkutan görüntü. Toplu balık ölümleri.”

Fotoğraflar, videolar… Nehir diye bir şey kalmamış ki! Su yerine çöp akıyor. Neden korkuyorsunuz? Neden korkuyoruz? İnsan kendi eserinden korkar mı? Akarsularımız zehir saçar hale geldi. Kim sorumlu? Biz!

Memlekette gördüğüm bütün dere yatakları çöp dolu. Yazın derelerimizin suyu ya tamamen çekiliyor yahut çok azalıyor. (Bu da ayrı bir tehlikenin habercisidir). Civar halk, köylüsü kentlisi bütün çöplerini gelip derelere döküyor. Kışın su çoğaldığında su götürecek diye düşünüyor olmalılar. Nereye götürecek? Canım, beni buradan götürecek ya, nereye giderse gitsin! Suyun önünü tıkarmış, balıklara zarar verirmiş… adam sende! Evlerdeki eskimiş döşeklerin, minderlerin, iskemlelerin, araba tekerleklerinin atıldığını gördüm. Naylon torbalarla atılan şeylerin haddi hesabı yok! Her çeşit plastik eşya, inşaat molozları, şişeler, meşrubat kutuları, kestiği hayvanın iç organları, hayvan ölüleri… Bizim insanımızın vicdanı, edebi nereye gitti? Evindeki koyunu, köpeği öldüğünde yahut kestiği hayvanın organlarını tarlasında, bahçesinde bir çukur kazıp gömmek varken, getirip dere yatağına fırlatıyorlar.

Derelere, nehirlere, denizlere civardaki sanayi tesislerinin bıraktığı zehirli atıklar başka bir felâket. Marmara Denizi’ndeki müsilajı dış güçler yapmadı.

Sonunda akarsularda su kalmıyor, oksijen kalmıyor, o kadar çöpün arasında su canlısı olan balıklar nasıl yaşasın! Yaşayacak su bulamıyorlar. Korkutan görüntü! Görüntüden korkuyormuşuz. İnsan bilmediği şeyden korkar. Üstesinden gelemeyeceği şeyden korkar. Sularımızı bu kadar kirletirsek bu işin sonunun böyle olacağını bilmiyor muyuz? Bilmiyor muyduk? Peki üstesinden gelebilmemiz mümkün mü? Çevreyi kirletmezsek, ortalığı çöplüğe çevirmezsek elbette mümkün. Bütün yapmamız gereken çerçöpümüze sahip çıkmak. Korkmamız değil, utanmamız ve uyanmamız gerekiyor.

Nasıl olacak bu, medenî ülkeler bunu nasıl beceriyor? Öğretmenlerin rolü büyük. Fakat onlar ancak öğrencilerine, yeni yetişen nesle etki edebilir. Ne yapıp edip, etmelidir. Peki, yetişkinleri ne yapacağız? Elindeki su şişesini, bira tenekesini, naylon torbayı, kâğıt mendili, sigara izmaritini yola, dereye, kaldırıma, oraya buraya atıveren, çekirdek çitleyip parkları kabuk çöplüğüne çeviren, bundan hiç rahatsızlık duymayan insanları nasıl yola getireceğiz? Burada imamlar ve mahalle muhtarları devreye girmelidir. Yakın çevrelerindeki vatandaşla en fazla teması olan onlar. Ege’de çöplük haline gelmiş görüntüsünden utandığım kuru dere yatağının hemen yanında güzel bir köy camisi yükseliyor. Caminin içi, bahçesi tertemiz… Çevre sakinleri dereye çöplerini atıp namaza gidiyor, sonra camiye gidenler gitmeyenler hemen oradaki kahvede buluşuyor. İmam efendi hiç “Temizlik imandandır” hadisini hatırlatmıyor mu, bilmem! Veyahut bu hadisten ne anlıyorlar, bilmem! “Ey cemaat, arkamızdaki dere yatağına evinizdeki eski şeyleri getirip atmayın, ayıptır, günahtır, kul hakkıdır.” demiyor mu bilmem. “Gelin bu hafta sonu el birliğiyle deredeki çöpleri temizleyelim, filan arkadaşımız traktöre kepçesini de takıp getirsin, işimiz kolaylaşsın.” demiyor mu bilmem! “Ölen hayvanlarınızı gömün, onları açıkta bırakmak günahtır.” demiyor mu bilmem! O diyor da insanlar mı dinlemiyor, bilmem!

İşin bir yanı da belediyeleri ilgilendiriyor. Eğer vatandaş evindeki eski halının, döşeğin, koltuğun, masanın, belediye tarafından her ay alınacağını bilse belki, ihtimal ki, umulur ki, dere yatağına atmaz. Meselâ, her ayın ilk pazar günü… Herkes evindeki atacağı eşyayı o gün kapısının önüne çıkarmalı, belediye kamyonu toplayıp götürmeli. Dere yataklarını böylelikle, hiç değilse büyük boy eşyalardan bir parça kurtarırız. Belediyelerin böyle bir hizmet verdiğini görmedim.

Küçük parça çöpler için, şişeler, kutular, naylonlar, izmaritler, çekirdek kabukları için zaten çöp kutuları var ve düzenli olarak boşaltılıyor. Çöpünü oralara atmayıp dere yataklarına, parkın çimenlerine, kaldırımların kenarına fırlatanlar bu eylemlerinden utanmıyorsa utanma duygularını kaybetmiş demektir.

Yazı geçirdiğim göl kıyısı yazlık beldede, belediyenin organize ettiği çevre temizliği günü yapılmıştı. Ben de katıldım. Kırk-elli kişi. Göl boyunca atılmış, saçılmış çöpleri topladık. Bir ara, bizi seyredenlerden bir homurtu işittim: “Böyle yılda bir göstermelik toplamakla olmaz!” Peki ne yapalım kardeşim? Bu faaliyet bir uyarıdır. Senin teklifin ne? Olmaz, olmayacağını biz de biliyoruz. O zaman atmayacaksın! Elindeki sigarayı tüttürmen bitince izmariti yola fırlatmayacaksın!

İstanbul’da bir kuytu köşede, duvara yazılmış bir yazı görmüştüm: “Buraya çöp döken hayvandır!” Allah aşkına hangi hayvanı derelere, göllere, yollara çöp dökerken gördünüz? Bütün yaptıkları -el mahkûm, tabiatları gereği- dışkılarını bırakmaktır. Hayvanlara hakaret etmeyin.

Toplu taşıma araçlarında yolcularla birlikte gidip gelmeyi alışkanlık edinmiş, kimseye zararı dokunmayan o köpeğe kumpas kurup tramvay koltuğuna yanında getirdiği köpek dışkısını koyarak iftira atan adama ne sıfat verileceğini de düşünün! Bence korkutan görüntü odur!