Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

KAPİTOL’ÜN KAZLARI

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Kapitol’ün bekçileri olan kazları biz Bu Ülke’den öğrendik. Cemil Meriç’ten.

Kapitol Antik, Roma’da bir mâbed. Şehrin dinî ve siyasî merkezi. Kapitol’ü, bir gece vakti, nöbetçilerin de uyuduğu bir sırada düşman baskınından, bağrışa çağrışa ortalığı ayağa kaldıran kazlar kurtarır.

ABD’de Washington’daki Kongre binasına “Kapitol” denir. Roma’dan mülhem… Ayrıca eyaletler adeta birer devletçik gibi düzenlenmiştir sistemde ve her eyaletin başşehrindeki hükûmet binasına da “Kapitol” denir.

6 Ocak 2021… Washington’daki ABD Kongre binası olan Kapitol’den bütün dünyayı şaşkına çeviren manzaralar geldi. Herkes haklı olarak “ABD’de neler oluyor?” diye sormaya başladı. Bildik bileli böyle bir rezalet yaşanmamıştı.

Seçimlere hile karıştığını iddia eden vatandaşların Kapitol baskını. Kapitol binası halkla iç içedir. Bir 4 Temmuz’da yüzlerce kişiyle merdivenlere oturup sandviç yiyerek meydandaki İstiklâl Günü şenliklerini seyretmişimdir. Diğer zamanlarda merdivenlerde önüne karton kutu koymuş bir dilenci otururdu ve daima pankart açmış birkaç protesto grubu. Bu defa haşin bir iç içelik oldu!

Trump, benim başkan seçilişine hâlâ şaştığım bir isimdir. Hatası, yanlışı, ayıbı pek çok! Giderayak Kapitol olayları karnesine bir kötü puan daha ekledi. Kalabalıkların kışkırtılması kolay. Galeyan geldi mi mantık savuşurmuş!..

Trump, kendisini bu ülkenin kurucuları olarak gören -ki öyledir-, beyazların milliyetçi duygularını coşturan bir başkandı. Fakat bu coşturmayı yolu yordamınca bir politikacı kurnazlığıyla değil, hoyrat, bağıra çağıra, kıra döke yaptı. Birçok başkanın saman altından su yürüterek sessizce hallettikleri işleri uluorta ilân ederek… Bu alışılmadık üslûp kutuplaşmayı arttırdı. Ege’de bir tabir vardır: Dalağı dışında. Lâfını pek bilmeyen, aklına geleni ölçüp biçmeden söyleyiveren, boşboğaz, patavatsız insanlar için kullanılır. Trump, dalağı dışında bir başkandı. Meselâ, ABD-Meksika sınırında zaten duvarlar, tel örgüler vardır; ama Trump “oraya duvar yapacağım” diye dünyayı ayağa kaldırdı. Çünkü bu meydan okuyuş, arkasına aldığı Beyaz Amerikalı’nın hoşuna gidiyordu. Dünya zannetti ki oraya ilk duvar ören Trump’tır.

Trump, devletin kurucuları oldukları halde kendilerinin yavaş yavaş ihmal edilmeye başlandığı hissine kapılan, göz ardı edildiklerini, vergi mükellefi olmanın dışında hesaba katılmadıklarını düşünen ve -özellikle- hızla artan siyahî ve Hispanik nüfus karşısında gitgide azınlığa düşeceklerinden korkan muhufazakâr Beyaz Amerikalı’nın sesine cevap olmaya çalıştı. Fakat devlet adamı değildi, züccâciye dükkânına fil gibi girdi! Züccâciye dükkânına giren filin çıkışı da böyle oluyor!

“Beyaz Amerikalı” dedim hep ama bu seçimlerde siyahîlerin %12’si Trump’a oy verdi ve bu sonuç 1996’dan beri Cumhuriyetçilere giden en yüksek siyah oy oranıdır. Aynı şekilde Hispaniklerin (Orta ve Güney Amerika’dan gelen göçmenler) de %32’si Trump için oy kullandı, bu da 2004’ten beri onlardan Cumhuriyetçi Parti’ye gelen en yüksek oy oranıdır.

O gün, ABD başkentindeki Kapitol baskınında bir beyaz kadını polis vurdu, öldürdü. Amerikan Hava Kuvvetleri’nde 14 yıl görev yapmış eski bir asker.

Kimse o genç kadının hesabını sormadı. “Polis silahına davranmak zorunda değildi” demedi. Ailesi “inandığı, tutkuyla bağlı olduğu değerler uğruna can verdi….” gibi ağırbaşlı bir açıklama yaptı. O kadar! Medyada küçük bir haber oldu geçti. (Bu arada, büyük medya şirketlerinden sadece Fox, Cumhuriyetçilere yakındır; diğerleri Demokratları tutar). Yazın George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi ve sonrasında kopan, akıllara zarar şiddet olaylarını olabildiğince masum, haklı göstermeye çalışan medyaya bakıyorum, bir de şimdiki duruma. Bu kadar çifte standart insanı şaşkına çeviriyor.

George Floyd olayı üzerine ABD şehirlerini yakıp yağmalayan insan hakları savunucuları, eşitlik, adalet istiyoruz diyen örgütler nerede, merak ediyorum. Neden bu kadının polis tarafından öldürülmesini kınamadılar? Washington’da bir miting tertipleselerdi… “Bu beyaz kadının da hayatı kıymetlidir” diye pankart açsalardı… Hiç ses yok! “Oh olsun!” mu? Neden? Artık “beyaz hayat” değersiz olmaya mı başladı? Polis bir beyazı vurduğunda insan haklarını ilgilendiren bir durum olmuyor mu?

Floyd sahte para kullanmaktan gözaltına alınmaya çalışılıyordu. Suç dosyası kabarıktı, hırsızlık, soygun, uyuşturucu, en fenası da yıllar önce çetesiyle beraber hamile bir kadının evine zorla girip kadının karnına silah dayamış, para vs. çalmışlardı. Bütün bunlar orada polis tarafından öldürülmesini gerektirmezdi, asla! Ama biliyor musunuz, şimdi ABD’nin namlı üniversitelerinde onun adına burslar ihdas edildi. Adına, hatırasına burs verilen şahıslar gençlere, öğrencilere örnek olacak, rol model olacak isimlerden seçilmez mi? Polis o gün onu orada öldürmemeliydi, tasvip etmiyorum; lâkin, Floyd, adına burs verilecek bir şahsiyet midir? Düşünün. Meselâ, Türkiye’de bir kadını döven, yüzüne kezzap atan, hastanelik eden, sabıka dosyası kabarık bir adamı polis yakalamaya çalışırken vurdu, öldürdü. Falan veya filan etnik gruba dâhil diyerek bu adam için saygı duruşunda bulunuyoruz, yürüyüşler yapıyoruz, ortalığı yakıyoruz, dükkânları taşlıyoruz, yağmalıyoruz, sonra üniversitelerimiz onun adına burs ihdas ediyor… Ne dersiniz?

Siyahî zanlı George Floyd için de üzülmüştüm, Kapitol baskınında öldürülen beyaz kadın için de üzüldüm. Bakın kadıncağızın adını bile bilmiyorum. Üzerinde o kadar durulmadı ki! Ama “Bereket versin, polisin öldürdüğü kişi beyaz…” demekten de kendimi alamıyorum. Yoksa ortalık yine yangın ve yağma yerine dönecekti.

“Kapitol’ün kazları…” diyerek başladım amma, ABD Kapitol’üne düşman saldırısı filan olmadı elbette. Sadece son günlerde “Kapitol” kelimesi gündemi işgal edince, Cemil Meriç üstadı hatırladım. Bu teşbihte biraz hata var vesselâm…