Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

KELİMELERİ SEÇMEK

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Bu başlığı gören okuyucu “zevzeklik” kelimesi üzerine yazacağımı zannedecektir. Değil! “Boğaz dokuz boğumdur…” diye boşuna dememiş atalar, kelimeleri dikkatli ve özenli seçmek -hele göz önünde olan kişiler için- çok önemli ama benim bugün dikkatimde başka bir “kelime” var.

Aynı kelimeye bazen bambaşka anlamlar yüklenir.

Aynı harflerden meydana gelmiş aynı kelimeler kullanılış yer ve tarzlarına göre bambaşka anlamlara bürünebilir.

Hatta yazılışları ve söylenişleri aynı, fakat anlamları farklı olan kelimeler edebiyatımızda cinas sanatını meydana getirir. Cinaslı kafiye ile fevkalâde şiirler ortaya çıkmıştır.

Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç

Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç (Yahya Kemal)

 

Hele mânilerin vazgeçilmezidir cinas.

Niçin kondun a bülbül

Kapımdaki asmaya

Ben yarimden ayrılmam

Götürseler asmaya.

 

Aynı kelimenin farklı tarzda kullanılıp farklı anlama bürünmesinin kötü bir örneğini son günlerde görüyoruz. Sanatın güzelliğiyle, cinasla ilgisi olmayan bir kullanış. Türkçemizin bir cilvesi ama kullananların niyeti itibarıyla utanç verici.

Bilmem “eski” kelimesine hiç dikkat ettiniz mi?

Eski araba, eski ev, eski eşya, eski eş, eski göz ağrısı, eski adres, eski yazı, eski dünya, eski ãdetler… Yenisi olan şeyin eskisi de vardır. Bazı şeylerin eskisi makbuldür: “Eski eserler” sanat eserleridir meselâ. “Eski toprak” yaşlı ama dinç, sağlıklı insanlara denir. “Eski tüfek” tecrübeli, feleğin sillesini yemiş, görmüş geçirmiş insanlar için kullanılır. “Eski kulağı kesiklerden” olmanın ise başlıbaşına bir hikâyei vardır.

Dede Korkut ne der: Eski pamuk bez olmaz, eski düşman dost olmaz.

Nitekim, “eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı.” Gerçi bu anlayış devre göre değişiyor! Şimdilerde bit pazarları pek makbul. Çünkü oralarda “eski” eserler bulunuyor ve onların kıymeti anlaşıldı, meraklısı çoğaldı.

“Eski hamam, eski tas” derseniz herşey aynı, değişen bir şey yok ifadesidir ama “Eski çamlar bardak oldu.” derseniz devir değişti ifadesidir. “Eski defterleri karıştırırsanız” başka, “eski defterleri kaparsanız” başka sonuç çıkar.

Ege köylerinde elbise için “eski” dendiğini bilirim. Çamaşır yıkayan hanımlar “eski yıkadık” derler. Eski kelimesi yazı dilimizde de doğrudan kıyafet yerine geçer: “Abisinin eskileriyle büyüdü.”

“Eskiler alırım” diye sokaklarda gezen eskiciler vardı bir zamanlar.

Meğer bu masum ve bereketli kelime nasıl bir horlama, tahkir, tezyif anlamı taşıyormuş!

Son günlerde medyada bazı kalemler, bazı muhabirler “104 amiral eskisi…” diye yazıyor.

“Eski asker” derseniz başka şey. “Asker eskisi” derseniz başka şey. Kelimenin yerini değiştirmek birdenbire mânâyı nasıl da farklılaştırıyor?

Amiral eskisi… “Emekli” amiral yahut “eski amiral” değil, amiral eskisi. Utanıp sıkılmadan böyle yazanlar var. Son derece rahatsız edici, incitici bir ifade.

Bir insanın artık gözden düştüğünü, itibar kaybettiğini anlatmak için alay yollu olarak kullanılan, küçümseyen, aşağılayan, hakir gören, karalama gayretinde olan bir ifadedir bu. Biz öğretmen eskisi, doktor eskisi, mühendis eskisi, hâkim eskisi, polis eskisi… demeyiz kolay kolay. Bütün meslekleri itibarlı, şerefli, saygıdeğer kabul etmişizdir. Hepsi bir emeğin, çalışmanın sonucunda kazanılmıştır, kamuya verilen hizmeti ifade eder. Ancak bu mesleklerden birine mensup olup da kendisinden yaka silkilmiş, yüz kızartıcı işler yapmış, utanılacak hallere düşmüş ise -emekli olduktan yahut istifa ettikten sonra- belki denir. Her meslek itibarlı, kıymetli, şerefli de bir tek subaylık mı değildir?

“104 amiral eskisi” yazan kalemler… O amiraller hakkında ne biliyorsunuz da hakir görme, küçümseme, aşağılama, alay etme hakkını kendinizde buluyorsunuz? Hangisini tanıyorsunuz, hangi hizmetlerini, çalışmalarını takip ettiniz ve şerefsizliğine hükmettiniz de böyle yazma cüretini gösteriyorsunuz? Hâkim misiniz, savcı mısınız? Yoksa ikisi birden misiniz? Henüz gözaltına alınmışlarken, daha ifadeleri ortaya çıkmamışken, haklarında henüz hiçbir suçlama sabit olmamışken kalemlerini nasıl kırıverdiniz? Utanma duygunuz bu kadar mı kayboldu? Siz ahlâk denen şeyin ne olduğunu sanıyorsunuz? Yazdıkları metni okudunuz mu? İhtimal onu da okumadınız. Okudunuzsa da anlamadınız. Montrö Anlaşması hakkında ne biliyorsunuz? “Montrö” kelimesi hakkında ne biliyorsunuz? Kalem namusu diye bir şey vardır. Siz aslını astarını bilmeden, öğrenmeye gerek duymadan, hukukun diyeceklerini beklemeden, bir yerlere yaranmak için kaleminizin namusunu iki paralık ettiniz. “104 emekli amiral” veya “104 eski amiral” diyememek, onun yerine “104 amiral eskisi” demek içinizdeki karanlığı ortaya seriyor. Nasıl bir küstahlıktır bu? Nasıl hastalıklı bir ruh halidir!

Kelimeleri seçmek önemlidir. Bu ara kelimeler iyi seçilemiyor!

Ama görüyoruz ki, kelimelerin “yerini” seçmek de önemli! Aynı kelime, isimden önce geldiğinde o kadar masumken, isimden sonra kullanıldığında, kullananların kininin, hıncının, edep yoksunluğunun işareti oluyor. Edep yahu!