Senan Kazımoğlu

Tüm yazıları
...

ANADOLU’NUN DOKUDUĞU KİMLİK

Senan Kazımoğlu

Mustafa Kemal Atatürk’ün 29 Mayıs 1936’da kabul ettiği ve 5 Haziran 1936’da Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Bayrağı Hakkında Kanun’un ilk maddesinde şöyle denir:

Türk bayrağı, bu kanuna bağlı örnekte gösterilen şekil ve nispetlerde olmak ve al zemin üzerine beyaz ay-yıldız konmak şartıyla yerli şaliden yapılır.”

Peki burada geçen “yerli şali”nin ne demek olduğunu hiç merak ettiniz mi?

Kanunun devamında şu ifade yer alır:

Ancak şalinin tedarikinde zorluk olursa, en büyük mülkiye memurunun izniyle zemin rengi al olmak üzere başka kumaştan da yapılabilir.”

Demek ki şali, bir kumaş türüdür. Peki Atatürk neden bayrağın kumaşı için özellikle şali üzerinde bu kadar ısrar etmiştir? Atatürk gibi milliyetçi bir lider, bayrak kumaşını belirlerken neden bu detaya önem vermiştir? Elbette bunun bir sebebi vardır.

Hollanda’da 18. yüzyıla tarihlenen ve yıllarca “Halep manzarası” diye sergilenen bir resim, ünlü bilim insanı Prof. Dr. Semavi Eyice’nin 1972’de yayımladığı bir makalesiyle aslında Ankara olarak tanımlandı. Eyice bunu, resmin sol alt köşesinde görülen Ankara’ya özgü tiftik keçilerinin varlığıyla ispatlamıştı. Gerçekten de resmin sol alt kısmında Ankara tiftik keçilerinin kırpımı işlenmişti.

Yünleri paha biçilmez olan ve Ankara yöresine özgü bu keçi, geçmişten günümüze bu özelliğini korumuştur. Bu hayranlık uyandırıcı hayvanı Evliya Çelebi, seyahatnamesinde şöyle anlatır:

“Yeryüzünde onun gibi bir mahlûk yaratılmamıştır.”

Yine Evliya Çelebi, tiftik keçisi için şu sözleri kullanır:

Tiftik keçisi, beyaz süt gibi o kadar beyaz renkli bir keçidir ki yeryüzünde onun gibi bir mahlûk yaratılmamıştır. Sof ipliği bundan elde edilir ve padişahların giydiği çeşitli renkteki soflar bu keçinin tüyünden yapılır.

Ünlü Fransız gezgin Joseph Pitton de Tournefort ise Ankara keçisini şöyle tarif eder:

Dünyanın en güzel keçileri Ankara yöresinde yetiştirilir. 8-9 inç uzunluğunda, doğal bukleler halinde kıvrılan, ipek kadar ince tüylerinden en güzel kumaşların dokunduğu bu keçiler göz kamaştıran beyaz renktedir.”

Bu kadar değerli olan Ankara keçisi, Osmanlı döneminde yabancı ülkelere hediye edilse de farklı iklim koşullarına uyum sağlayamadığı için oralarda uzun süre yaşayamamıştır.

Ankara keçisinin günümüzdeki durumuna gelince, tablo hiç de iç açıcı değil. 1970 yılındaki sayısına oranla onda birine düşen Ankara keçisi, Türkiye'de hızla tükenmektedir. Menderes döneminde bir milletvekili ile Tarım Bakanı arasında geçen bir tartışmadan da anlıyoruz ki, zamanında bu ülkenin bakanının bile Ankara keçisinden haberi yokmuş.

Bakanımızın haberi olmadığı Ankara keçisi, sonradan Arjantin, Brezilya ve Güney Afrika gibi ülkelere satılmış ve bu ülkeler bu keçi türünü başarıyla yetiştirmişlerdir. Şu anda bizde nesli hızla tükenen Ankara keçisinin en fazla bulunduğu ülke Güney Afrika'dır. Bu durum, bize ait olan bir değere ne kadar uzak kaldığımızın açık bir göstergesidir.

Bu keçilerin yününden, elde edilen kumaşa şali veya Ankara sof kumaşı denir. İşte Gazi Mustafa Kemal Atatürk, millî kimliğimizin sembolü olan al bayrağımızın bu millî kumaştan dokunması üzerinde özellikle durmuştur.

Bu konuyu daha fazla uzatmadan burada noktalıyorum. Ben yalnızca bu konuda kısa bir bilgi verdim. Daha fazla araştırmak isteyenler için bu mesele üzerine yazılmış makaleler ve çeşitli çalışmalar mevcuttur.