Ermenilerden bahsedilirken, Osmanlı Devleti’nin kendilerine bir dönem Millet-i Sadıka, yani ‘Sadık Millet’ dediği sıkça ifade edilir. Ermenilerin sadık bir millet olduğu, ancak Avrupa’da başlayan milliyetçilik akımıyla birlikte dış devletlerin politikalarına kapılarak Osmanlı Devleti’ne ihanet ettikleri söylenir. Evet, resmî tarih kaynaklarında bu mesele genellikle bu şekilde anlatılır.
Biz Müslüman Türk’üz. Bizim ne dinî ne de millî düşüncemizde bir millete ya da bir ırka karşı nefret ve ırkçılık yoktur, olamaz. Bu durum, milletimizin ne kadar yüksek bir ahlaki karaktere sahip olduğunu gösterir. Ancak bu özellik, yeri geldiğinde bizim aleyhimize de işlemiştir. Özellikle Ermeniler meselesinde.
Öncelikle şuna açıklık getirmek gerekir ki, İbrahim Elçin Hoca’nın da ifade ettiği gibi Ermeniler Türk milletine değil, Türk iktidarına ve Türk gücüne sadık olmuşlardır. Yani devlet güçlü olduğu sürece bağlı kalmışlardır. Bu da aslında doğaldır; devlet güçlü olduğunda herkes ona bağlı görünür. Asıl mesele, devlet zayıfken de ona sadık kalabilmektir. Tarihe baktığımızda ise Ermenilerde bu sadakati maalesef göremiyoruz.
Bu durum yalnızca Türkiye’de değil, Azerbaycan’da da aynı şekilde yaşanmıştır. Ermeniler, 1906 yılında Azerbaycan Türklerini zayıf görerek halka karşı katliamlara giriştiler. Biz affettik. 1918 yılında, yine zayıf bir dönemde soykırım yaptılar. Sovyet rejiminin kandırmacası olan halkların kardeşliği masalına inanarak onlarla yeniden dost olduk. 1948–1953 yılları arasında Batı Azerbaycan’da, yani bugünkü Ermenistan topraklarında yaşayan yüz binlerce Türk, Ermeniler tarafından göç ettirildi. Biz yine kardeşlik söylemine inandık.
1980’li yıllarda Karabağ ve Batı Azerbaycan’da yüz binlerce Türk, katliamlarla ata topraklarından Ermeniler tarafından zorla çıkarıldı. En acı olanı ise, tüm bunlar yaşanırken 1988 yılında televizyon ekranlarında Azerbaycanlı ve Ermeni sanatçıların birlikte “Kür, Araz, Ararat, güzeldir bu hayat. Kardeş olup, Hayastan (Ermenistan), Azerbaycan” sözleriyle şarkılar söylemesiydi. Bundan yalnızca beş yıl sonra Hocalı soykırımı yaşandı. Karabağ’da bir milyondan fazla Türk yurdundan edildi. Binlerce insan sakat kaldı, binlercesi şehit oldu.
Aradan yıllar geçti ve Karabağ geri alındı. Ancak Ermenilerin Karabağ’da Türk halkına yaptığı soykırım ve katliamların benzeri onlara asla yapılmadı. Oysa biz, Ermenilerin tarih boyunca bize neler yaptığını bilerek büyümüştük. Buna rağmen onlar gibi davranmadık. Çünkü biz çapulcu değil, milletiz.
Normal şartlarda Ermenilerin özür dilemesi, yaptıkları katliamlar nedeniyle af isteyip barış talep etmesi gerekirdi. Ancak ilk barış adımını atan yine Azerbaycan oldu. Bugün de bu sürecin arkasında duran Azerbaycan devleti ve Azerbaycan Türkleridir.
Denilebilir ki Ermeniler propagandaya maruz kaldı. Evet, ancak hainliği seçen yine kendileri oldu. Türk milletinin yaşadığı coğrafyalara bakıldığında, ne kadar propaganda yapılırsa yapılsın Türklerin bağlı oldukları devlete ihanet etmediği görülür. Buna örnek olarak Gürcistan’da yaşayan Azerbaycan Türkleri gösterilebilir. Rusya, Gürcistan içindeki Güney Osetya ve Abhazya meselesiyle birlikte Azerbaycan Türklerine de propaganda yapmıştır. Ancak Türkler hiçbir şekilde bu oyuna gelmemiş, Rusların maşası olmamıştır.
Bu, bir karakter meselesidir. Tarih bize açıkça göstermektedir ki Ermeni sadakati hiçbir zaman millete yönelik olmamıştır. Sadakatleri güce ve iktidara olmuştur. Bundan sonraki adımlarımızı da bu gerçeğin bilinciyle atmamız gerekmektedir. Aliya İzzetbegoviç’in de söylediği gibi:
“Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.”