Dr. İrfan Paksoy

Tüm yazıları
...

BİR KIZIL TERÖR KURBANI: ABDÜLHAMİT SÜLEYMAN ÇOLPAN

1962 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuş olan İrfan Paksoy, ilk ve orta eğitimini Kahramanmaraş’ta yapmış, lisans eğitimini Hava Harp Okulunda (Yeşilyurt-İstanbul) tamamlamış ve Eylül 1984 ayında da Hava Kuvvetlerinde subay olarak göreve ve meslekî yaşamına başlamıştır.

Meslek hayatı boyunca (1984-2015) değişik kademelerde görev yapmıştır. Bu çerçevede; Hava Kuvvetlerinin değişik birlik ve kurumlarında, Millî Savunma Bakanlığı Dış Tedarik Daire Başkanlığında, Genelkurmay Başkanlığında ve Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığında değişik kademelerde proje subayı, yönetici ve komutan olarak; Millî Güvenlik Akademisinde öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak, 1999-2002 döneminde de üç yıl süreyle Almanya’da Savunma Bakanlığı bağlısı kısa adı BWB olan Federal Savunma Teknolojisi ve Tedarik Dairesi nezdindeki Türk İrtibat Ofisinde Türk Silahlı Kuvvetlerini temsilen irtibat subayı olarak görev yapmıştır.

1991 yılında girdiği Hava Harp Akademisini (1) (Yenilevent-İstanbul) 1993 yılında tamamlamış (2) ve kurmay subay olmuş, 1998 yılında 69. dönem müdavimi olarak Silahlı Kuvvetler Akademisinde (3) (Yenilevent-İstanbul), Eylül 2011-Şubat 2012 döneminde de Millî Güvenlik Akademisinde (Ankara) eğitim görmüş, 2007-2009, 2011 -2013 dönemlerinde de Millî Güvenlik Akademisinde (4) öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapmıştır.

2003 yılında Erciyes Üniversitesi (Kayseri) Tarih Ana Bilim Dalı Türkiye Cumhuriyeti Bilim Dalında başladığı doktora eğitimini 2008 yılında tamamlamış “Tek Parti Dönemi Siyaset Kültürünün Sonrasına Etkileri” başlıklı tezi ile “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Doktoru” unvanını almıştır.

Yazar Eylül 2017 ayında Ankara Üniversitesi Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Bölümünde başladığı yüksek lisans eğitimini “1858 Arazi Kanunnâmesi Bağlamında Tanzimâttan Cumhuriyete Arazi Mülkiyet Sistemi” konulu çalışması ile 18 Ocak 2020 tarihinde tamamlamış olup Şubat 2020 ayından beri Ankara Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesinde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Yazarın 2018 yılında yayımlanmış “Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti”, 2020 yılında yayımlanmış “Bilgelik Okumaları” ve 2021 yılında yayımlanmış (müşterek bir çalışma olan) Enver Paşa (Hürriyet, Adalet, Müsâvât)” ve “Azerbaycan Aydınları” isimli araştırma-inceleme dalındaki eserleri ile yayımlanmış birçok makalesi bulunmakta olup değişik dergi ve yayın organlarında belirli aralıklarla da makâle yazmaktadır.

Yazar evli olup, iki evlat ve bir torun sahibidir.

 

DİPNOTLAR:

(1) Harp Akademileri bünyesinde verilmekte olan iki yıl süreli kurmaylık eğitimi YÖK ile Gnkur.Bşk.lığıjnda yapılan protokol gereği “Yönetim, Uluslararası İlişkiler, Kamu Yönetimi ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” bilim dallarında yüksek lisans eğitimine muadil kabul edilmiştir.

(2) Yazarın Hava Harp Akademisi eğitimi esnasında “TSK’da şeffaflık ilkesinin amaç, ilke ve esasları nasıl olmalıdır?” başlıklı tezi hazırlamıştır.

(3) Yazarın (uluslararası ilişkiler, küresel ve bölgesel ilişkiler ve güvenlik, bölgesel ve küresel ekonomi, kriz yönetimi, ulusal güvenlik ve strateji konularında disiplinlerarası bir eğitim niteliğinde olan) 4,5 ay süreli Silahlı Kuvvetler Akademisi eğitimi esnasında “Hava Kuvvetleri Komutanlığının 21’inci Yüzyılda Lojistik Yapılanması Nasıl Olmalıdır?” başlıklı bir tez hazırlanmıştır.

(4) Millî Güvenlik Akademisi eğitimi asker ve sivil orta ve üst düzey yöneticilere verilmekte olan ulusal ve NATO ittifakı ölçeğinde (stratejik seviyede) kriz yönetimi ve harp yönetimi konularında teorik ve uygulama düzeyinde bir eğitimi içeren; ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte politik, askerî, ekonomik ve sosyo-kültürel gelişmeler konusunda müdavimlerine vizyon kazandıran disiplinlerarası bir eğitimdir.

Dr. İrfan Paksoy

Öz ve Edebî Yaşamı

Yeni Özbek şiirinin kurucusu ve en büyük şairi, tiyatro yazarı, tiyatro eleştirmeni, çevirmen, hikâye ve roman yazarı.

Türkistan’ın Fergana vilayetine bağlı Andican kentinde doğdu. Babası Süleymankul Molla Muhammed Yunusoğlu (1874-1929), yaşadığı devrin tanınmış bilim adamı ve eğitimcisi olup, birçok şiiri ve divanları vardır. Çolpan ilk öğrenimini eski mekteplerde tamamladıktan sonra, medreselerde ve Rus okulunda okudu. Arapça, Farsça ve Rusça gibi dilleri çok iyi derecede bilen Çolpan Türkçe, Almanca ve İngilizceyi tutkuyla öğrenmiş, Doğu ve Batının sosyo-politik bakış açısından etkilenmiştir. Firdevsî, Sadî, Hâfız, Ömer Hayyam ve Ali Şir Nevaî gibi büyük şahsiyetlerin eserlerini büyük bir feyz ile okumuştur. Devrin diğer Cedidcileri gibi Osmanlı, Kazan, Azerbaycan Türk edebiyatlarını yakından takip etmiştir. Türkiye’den Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Mehmet Emin, Ziya Gökalp, Mehmet Âkif gibi şair ve yazarları yakından tanımıştır.

Yazı hayatı 1913-1914 yıllarında “Kalender”, “Mirza Kalender”, “Andicanlı” ve en son “Çolpan” mahlası ile kaleme aldığı çeşitli eserleri ile başlamıştır. Şaire Çolpan mahlası, devirin ileri gelen eğitimcilerinden Münevver Kârî Abdureşidhanov tarafından verilmiştir. Onun ilk eserleri “Fergana Avazı” ve “Türkistan Avazı” isimli yerli gazetelerde ve Orenburg’daki “Şuara” dergisinde yayımlanmıştır. Çolpan’ın “Katılım”, “Türkistan” ve “Buhara Haberleri” adlı gazetelerde yürüttüğü çalışmaları, edebî eserlerinin temelinin sağlam bir şekilde oluşmasına zemin hazırlamıştır. Türkistan'da 1905 yılından sonra Cedidciler tarafından çıkarılan gazete ve dergilerle İsmail Gaspıralı, Mahmudhoca Behbûdî ve Münevver Kârî gibi Cedidcilerin etkisi altında kalmıştır. Türk Dünyası’nın ve bilhassa Türkiye’nin hayat tarzı ve kültürünü öğrenmeye çalışmıştır. 1913 yılından itibaren eser vermeye başlayan Çolpan ilk makalelerini Sadâ-yı Türkistan, Sadâ-yı Fergana ve Türkistan gazetelerinde yayımlamıştır. 1914-1917 yıllarında artık milliyetçi bir gazeteci olarak tanınmıştır. Devrinin önemli meselelerini, Bahar Avulları, Vatanımız Türkistan'da Temir Yollar, Oş, Doktor Muhammedyar, Yılda Bir Keçe, Şarq Poezdi Keldi, Şarq Uyğangan, Çimkent, Quturgan Müstemlekeçiler, Yol Esdeligi gibi eserlerinde yansıtmıştır. Çolpan'ın sanatkâr olarak tanınmasını sağlayan eserleri, şiirleridir. İlk şiirleri, 1922 yılında Özbek Yaş Şâirleri adlı antolojide yayımlanmıştır. Aynı yıl, ilk şiir kitabı olan Bulaqlar (Bulutlar) yayımlanmıştır. Sonraki yıllarda Uyğanış (1924) ve Tan Sırları (1926), 1930'lu yıllarda da Saz ve Cor adlı şiir kitapları basılmıştır. İlk üç şiir kitabında, Şark ülkelerini işgal eden sömürgeci Ruslar ile İngilizlere duyulan nefret, onlara karşı mücâdele duygusu, Rusların baskı, zulüm ve katliamları, Hokand ve Türkistan’ın diğer şehirlerinde dökülen kanlar, Türkistan’ın parçalanması, halkın açlık, sefâlet ve çaresizliği, esir Türkistanlıların ümitleri ve yüksek millî şuur, açık veya metaforik olarak ve sanatkârane bir üslûpla dile getirmiştir. Türkistan'ın parçalanıp 1924 yılında Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (SSC)’nin kurulmasından sonra takip edilen acımasız politikalar karşısında, diğer millî aydınlarla birlikte Çolpan da susmak zorunda kalmış ve 1925 yılında sanat anlayışındaki zoraki değişikliği ifade etmiştir. Şiirleri yüzünden sekiz kez tutuklanan Çolpan, Stalin devrinde 1937 yılında Taşkent'te yapılan bir yazarlar toplantısında, “eserlerinde, ideolojik açıdan komünizm dışı meselelerle uğraştığı için, davaya ihanet ettiğini söyleyerek suçunu itiraf etmesi” istenmiştir, buna karşı Çolpan “Siz beni üç gün içinde ıslah edemezsiniz” diye cevap vermiştir. Aralıksız devam eden baskı ve tehditlerin ardından 14 Haziran 1937 tarihinde, pantürkist olmak suçundan dolayı “halk düşmanı” olarak tutuklanmış ve bir yıldan fazla süren sorgu ve işkencelerden sonra 4 Ekim 1938 tarihinde kurşuna dizilmek suretiyle öldürülmüştür. Çolpan, bu kanlı dönemde, baskı ve zulümlere rağmen büyük bir edebî miras bırakmış bir şairdir. Şiirin yanında nesirle de meşgul olarak hikâyeler, Halil Fereng, Çörinin İsyanı, Yarqınay, Muştumzor, Ortaq Qarşıbayev, Hücum gibi tiyatro eserleri ve Kece ve Kündüz adlı bir roman yazmıştır. Bu romanın Kece adlı birinci bölümü 1936 yılında yayınlanmış, ikinci bölümü ise kayıptır. Tercüman olarak da Shakespeare'in Hamlet, Puşkin’in Boris Godunov ve Dubrovskiy, Gorki'nin Ana adlı eserlerini Özbek diline kazandırmıştır. 1990 yıllarda, Çolpan’ın bütün eserleri yayımlanma imkânına kavuşmuştur. 1991 yılında, Fıtrat ve Abdullah Kadirî gibi haksız yere öldürülen diğer millî aydınlarla birlikte Çolpan'a da uluslararası Nevâî Ödülü verilmiştir. Ayrıca Çolpan adına da uluslararası ödül ihdâs edilip, cadde ve kütüphânelere ismi verilmiştir.

Çolpan, Yeni Özbek şiir akımının kurucusu, yetenekli yazar, aynı zamanda oyun yazarı, yayıncı ve çevirmendir. Ulusal bağımsızlık ve özgürlük fikirleri Çolpan’ın çalışmalarının temel unsurlarıdır. Şiirlerini daha çok hece ölçüsüyle halk şiiri tarzında yazmıştır. Halkının özlemleri, doğa, istiklâl, hürriyet, maarif (eğitim), kadın hakları şiirlerinin ana temalarındandır. Eserlerinde halkın sıkıntılarını gür sesiyle haykırıp dile getirmiştir. İlk şiirlerinde Ali Şir Nevaî ve Fuzûli’yi örnek almıştır. Sonraki şiirlerinde Mehmet Âkif, Mehmet Emin Yurdakul, Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin'in izleri görülür.

Şairin öne çıkan kimi şiirlerinden bir seçki

Günümüz Özbekistan toprakları geçmişte belli ölçüde Türkistan coğrafyasındaki Hive Hanlığı, Hokand Hanlığı ve Buhara Emirliğinde bulunuyordu. Bu devletler 19. Yüzyılda Rus saldırılarına karşı koyamayınca 19. yüzyılın üçüncü çeyreğinde Rusya himâyesine girmek zorunda kalmış, Ekim Devrimi (1917) sonrasında da bu coğrafya Bolşeviklerin hâkimiyetine girmiştir. Yazarın aşağıdaki şiirinin başlığındaki “Merih Yıldızı”, Samanyolu galaksisindeki Güneş’in etrafında bulunan gezegenlerden biri olup bu gezegenin Latince ismi Mars, Arapça ismi de Merih’tir. Bu gezegen, yüzeyinde yaygın demir-oksitten dolayı kızılımsı bir görünüme sahip olduğu için Kızıl Gezegen olarak da bilinir. Telmih, şairlerin şiirlerinde zaman zaman kullandıkları bir edebî sanat türü olup Çolpan da 1920 yılında yazmış olduğu bu şiirinin başlığın da yer alan “Merih Yıldızı” ifadesi üzerinden ülkesine Kızılordu’nun / Kızılların / Bolşeviklerin hâkim olmasına değinerek, ülkesinin ve halkının elim hâlini dile getirmektedir. 

Merih Yıldızına

Güzel yıldız, yerimizin en değerli akrabası!
Neden bizden kaçıp bunca uzaklara düştün?
Akrabana niçin hiç konuşmadan durursun?
Söyle yıldız, hâlin nedir? Nasıl buldun dünyayı?
Bizim yerde olup duran aşağılıklar, hor görmeler.
Söyle yıldız senin de kucağında olur mu?

Var mı sende bizim gibi insanlar,
İki yüzlü iş bozanlar, şeytanlar.
Arkadaş kanını kana kana içen sülükler
Kardeş etini doymadan yiyen kaplanlar.
Var mı sende, öksüz, yoksulun kanını
Toplanıp içki gibi içenler,
Var mı sende, bütün dünya varlığını
Kendi cebini doldurasıya emenler?
Var mı sende bir ülkeyi yandırarak
Kendi kazanını kaynatıcı hakanlar?
Var mı sende karın, mide yolunda
Milletini, yurdunu, var mı, yoğunu satanlar?

Bilindiği üzere 19. yüzyılın üçüncü çeyreğinde Türkistan coğrafyası Rusya egemenliğine girmişti. Ekim 1917 Devrimi’nden sonra Taşkent de Bolşeviklerin hâkimiyeti erken ele geçirdiği şehirlerden birisi olmuştur. 15 Kasım 1917 tarihinde Türkistan Ülkesi Sovyet’inin 3. Kongresi’nde bölgedeki Sovyet egemenliği ilan edilmiş, Ülke Sovyeti’nin başına F.İ. Kolesov getirilmiş, bu bölgedeki Bolşevik hâkimiyeti 1919 yılında bir isyanla sarsılmış olsa bile kesintisiz devam etmiş, 1918-1924 döneminde bölge Bolşevikler tarafından merkezi Taşkent olan Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti vasıtasıyla yönetilmiştir. Aşağıdaki “Ben ve Başkaları” başlıklı şiirin yazılmış olduğu 1921 yılında Şairin ülkesi bir yana Türkistan coğrafyasında Bolşevik hâkimiyeti ve yönetimi mevcuttur. Şair bu şiirini böylesi bir dönemde yazmıştır. Türkistan’ın yerli ve millî evladının bu şiirinde ülkesinin ve Türkistan coğrafyasının acınası hâlini ziyâdesiyle hissetmek mümkündür. Bu bağlamı dikkate alarak şiiri okumak ve üzerinde tefekkür etmek isabetli olacaktır.

Ben ve Başkaları

Gülen başkalarıdır, ağlayan benim
Oynayan başkalarıdır, inleyen benim
Hürriyet masallarını dinleyen başka,
Esaret türküsünü dinleyen benim.

Başkalarında kanat var, göklere uçar
Dallara konar, bağlarda gezer
Sözleri sedef gibi, sesi ney gibi
Şarkısını her yerde herkese söyler.

Bende de kanat var, lâkin bağlanmış
Bağ yoktur, dal yoktur, kalın duvar var
Sözleri sedef gibi, sesi ney gibi
Şarkım var, onu da duvarlar dinler

Hür olan başkaları, hapsolunan benim
Hayvan yerine konulup horlanan benim.

Bugünkü Özbek (Türkü) kimliği 20. yüzyılın başlarından itibaren (millî ve yenileşmeci çizgideki) Cedidci akımın da etkisiyle zaman içinde oluşmuş bir olgudur. Artan Rus saldırılarına karşı koyamayan Türkistan’daki Türk hanlıkları 19. Yüzyılın üçüncü çeyreğinde peş peşe Rusya egemenliğine girerler. Ekim Devrimi’nin (1917) ardından da Türkistan coğrafyası Bolşevik idare altına girer. Bu dönemde Türkistan coğrafyasındaki Türk halkları için şartlar ağırlaşarak devam eder. Şair 7 Eylül 1921 tarihinde yazdığı aşağıdaki “Halk” başlıklı şiirde halkın gücüne vurgu yaparak halkına ümit ve özgüven vermeye çalışır.

Halk

Halk denizdir, halk dalgadır, halk güçtür.
Halk isyandır, halk alevdir, halk öçtür.
Halk ayaklansa, güç yok ki (onu) durdursun;
Kuvvet yok ki halk isteğini yok etsin.

Halk isyanı saltanatı yok etti,
Halk istedi, taç ve tahtlar yıkıldı.

Halk istese özgür olsun bu ülke,
Gitsin onun başındaki gölge...

Bir ayaklanır, bir köpürür, bir kaynar,
Bir yönelir, bir heyecanlanır, bir oynar.

Yokluğu da açlığı da yok eder,
Kendi yurdunu her şeye tok eder...

Bütün gücü halk içinden alalım,
Kucak açarak halk içine varalım!

Artarak devam eden Rus saldırıları sonucu 19. yüzyılın üçüncü çeyreğinde Rusya egemenliğine girmek zorunda kalan Türkistan coğrafyasına Ekim Devrimi’nin ardından da Bolşevikler hâkim olur. Bu yeni dönemde Türkistan coğrafyasındaki diğer Türk halkları gibi Özbek halkı için de şartlar gittikçe ağırlaşmaya başlar. Şair 1921 yılında yazmış “Bozulan Ülkeye” başlıklı bu şiirinde vatanının geçmişteki görkemli günlerini, yaşadığı döneme ilişkin üzüntü ve acılarla birlikte dile getirmiştir.

Bozulan Ülkeye

Ey, dağları göklere selâm veren büyük ülke,
Ne içindir senin başında kara bulutlu bu gölge?
Cennetlerin kevseri gibi dupduru,
Sedeflerin tanesi gibi tertemiz
Serin sular dağdan aşağı inerken,
Damlaları yağmur gibi uçarken,
Niçin ağlar gibi inlerler?
Düşman var mı, deyip dört tarafı dinlerler?
Tabiatın harâreti yok ateşinde,
Şırıl şırıl kaynayıp çıkan pınarlar
Her karanlık, korkunç gecenin yüzünde
Şifâ dileyip gelmesin der, konaklar!
-Bu niye?
Anlat bana.
Nazarlıklar hamâyiller¹ takınan,
Kırlarda lâle yaprağına bürünen,
Dağ-taşlarda oyun oynayan,
Koşuşan
Güzel kızlar, taze gelinler nerede?
Cevap yok mu göklerden de yerden de,
Harap olan ülkeden de.
At binende kuşlar gibi uçucu,
Hür ve serbest havaları kucaklayıcı,
At sürende uçan kuşu tutucu,
Uçan kuş gibi genç yiğitler nerede?
Dağların sahibi … kartallar nerede?
Senin sağlam sert bağrını yıllardır ezenler,
Sen bıksan da lânetlesen de göğsünde gezenler
Senin hür toprağında hakkı olmayan efendiler,
Niye seni bir kul gibi acımasız çiğnerler?
Niye senin kalın sesin “git” demiyor onlara?
Niye senin hür gönlün hürriyet vermez kullara?
Niye yine bedeninde kamçıların gülüşü?
Niye senin hayatında ümitlerin ölüşü?

Niye yalnız kan olmuştur ülüşün?
Niye bunca ümitsizdir duruşun?
Niçin gözlerinde tutuşturan bir alev yok?
Niçin gecelerinde kurtlarının karnı tok?
Niçin gazabını uyandırmaz zehir ve ok?
Niçin varlığında bu derece bozgunluk?
Niçin öç bulutu sellerini yağdırmaz?
Niçin güç tanrısı var gücüyle saldırmaz?
Gel, ben sana kısaca bir destan okuyayım,
Kulağına mâzîden bir masal dokuyayım.
Gel, gözünün yaşlarını silip alayım,
Gel, yaralı vücudunu göreyim…
Niçin devrilmiş, yıkılmış
Ağır tacın zehirli oku göğsünde?
Niçin düşmanlarını bir zaman
Yok edici demirli öç yok sende?
Ey, hiçbir kulluğu kabul etmeyen hür ülke,
Niye senin boğazını boğup durur bu gölge?

Şair 7 Ağustos 1922 tarihinde Taşkent’te yazmış olduğu “Gönül” başlıklı aşağıdaki şiirinde sözde kendi gönlüne gerçekte ise halkına seslenerek ülkesinde egemen olan Bolşevik idareye karşı susmamalarını, karşı koymalarını, zulmün kalıcı olmadığını ve hür doğmuş insanlar olarak kendilerini köleleştirmek isteyen Bolşeviklere boyun eğmemelerini ve boyunlarına esâret zinciri geçirmemelerini dile getirir.

Gönül

Boyun eğme,
Ne feryadın ne sesin var,
Niçin sen bunca suskunlaştın?
Hakâret gönlü incitmez,
Alçaklık sona ermez mi?
Zincirler parçalanmaz mı?
Kılıçlar şimdi kırılmaz mı?
Dirisin, ölmemişsin,
Sen de âdem, sen de insansın,
Zincir takma,
Boyun eğme,
Ki sen de hür doğmuşsun

Şairin 15 Eylül1922 tarihinde Taşkent’te yazmış olduğu “Zincir” başlıklı aşağıdaki şiirde zincir ve zindan metaforları üzerinden ülkedeki kızıl yönetim anlatılmaktadır.

Zincir

Zincir, gövdemdeki izler, bugün de bitmiş değildir!
Demir parmaklarının yarası büsbütün gitmiş değildir!

Ne müthiş, ne soğuk-uğursuz, ne iğrenç kucağın var!
İnsanlık tarihinin her bir safhasında kanlı yaran var!

Yumulmaz gözlerinin her biri bir ülkeyi kahreder,
Yalnız bir varlığındır ki bütün varlığı zehreyler.

Kılıç ile senin hâkimiyetinde uzun yıllar kaldım...
Yalnız her kımıldanışdan kurtulmayı ümit ettim.

Zincir, gövdemdeki yaran henüz bitmiş değildir,
Ancak, büsbütün kurtuluş ümidim şimdi fazladır!

Eşzamanlı olarak Anadolu’da yapılmakta olan Millî Mücâdele döneminde İtilaf Devletlerinin Sevr Barış Antlaşması’nın hafifletilmiş hâli olan Londra Konferansı’ndaki kararları TBMM Hükûmetine kabul ettirmek üzere kabul ettirmek üzere Ege bölgesinde kayda değer ölçüde işgallerde bulunan Yunanistan’ı azmettirerek Temmuz 1921 ayı sonunda tekrar ileri harekâta başlamış, bunun sonucu Uşak, Afyon ve Eskişehir düşmüştü. Bu süreçte Enver Paşa da her ihtimâle karşı Anadolu’ya geçmek üzere Batum’a gelmişti. 23.08-13.09.1921 tarihinde gerçekleşen Sakarya Muharebesi’nin Başkomutan Mustafa Kemâl Paşa komutasındaki TBMM Ordusunun zaferiyle sonuçlanması üzerine Anadolu’ya geçme ümidi ve imkânı kalmayan Enver Paşa, Ekim Devrimi (1917) sonrasında meydana gelen elverişli ortamdan yararlanarak istiklâl çabasına girişen Türkistan bölgesindeki Buhara’ya giderek oradaki bağımsızlık yanlısı yerel direniş hareketi olan Basmacıların başına geçmiş, Şubat 1922 ayında komutasında topladığı Basmacı birlikleri ile Duşanbe'yi ele geçirmiş ve oradaki Sovyet garnizonunu esir almış, ardından Horasan üzerine yürüyerek Kızıl Ordu birliklerinin Buhara ve Horasan'dan çekilmelerini istemiş, 28 Haziran’da Kafiran Muharebesi’ni kaybettikten sonra dağlara çekilmiş, 4 Ağustos’ta Kurban Bayramı sırasında Tacikistan'da Pamir dağı eteklerinde Belcivan yakınlarında Âbıderyâ köyündeyken bir Bolşevik birliğinin baskını üzerine köy yakınlarında Bolşeviklerle yapılan çatışmada şehit olmuş, Çeğen tepesine gömülmüştür. Enver Paşa’nın şehit olmasının ardından yazıldığı anlaşılan aşağıdaki “Belcivan” başlıklı şiirde Çolpan, Enver Paşa’nın şehâdetiyle başlayan dizelerini Onun hayatını özetleyerek sürdürmüş ve onun trajik ölümüne ilişkin feryad içeren dizeleriyle sonlandırmıştır.

Belcivan

Feryadım dünyanın varlığını boğsun,
Ümidin en sonuncu iplerini koparsın!
Öfkeden titreyen genç bir yiğidin
Taştan sinesine mermiler boşalmış.
Dağlarda hürriyet için gezen geyiğin
Kara gözlerine matemler girmiş!
Deryalar, dalgalar titreten bir er
Darbeler kahrından yıkılmış, kalmış!
Kurtuluş yıldızı yokluğa girmiş,
Senin son canını düşmanlar almış.
Marmara boyları, Edirne yolu,
Çatalca ovası, Boğaz geçidi,
Karpat dağları, Trablus çölü.
Güzel Selânik’in şirin bağları…
Şehitler yüzüne damlayan nurlar
Kan ağlattı bizlere bu haber!
Berlin sokakları yiğidin birin
Dopdolu… koynuna aldı.
Tiflis havaları bir kurtarıcı eri
Kara kana boyayıp yerlere saldı.
Tarihin rengini birçok kanla
Karartıp dolduran Belcivan
En son ümidi kana boyamış,
Âh nasıl da uğursuz zamanlar gelmiş!
Feryadım dünya varlığın boğup öldürsün,
Kapkara bahtıma şeytanlar gülsün!

Ekim Devrimi’nin (1917) ardından Türkistan coğrafyasının Bolşevik idare altına girdiği dönemde Türkistan coğrafyasındaki diğer Türk halkları gibi Özbek halkı için de şartlar ağırlaşarak devam eder. Millî aydın ve kişiler üzerindeki baskılar daha bir artar, millî unsur ve temalar da Sovyet unsur ve temaları ile değiştirilir. Şair Şubat 1923 ayında Taşkent’te yazdığı aşağıdaki “Yeter Artık” başlıklı şiirde ülkesindeki bu uygulamalara olan isyanı vardır.

1924 yılında gerçekleşen Millî Sınırların Belirlenmesi Politikası ile Türkistan’da tüm sınırlar Sovyetler eli ile yeniden çizilir. Çarlık Rusya’sı boyunca ve Bolşevik iktidarının ilk yıllarında tüm idarî ve resmî yazışmalarda kullanılan Türkistan terimi yürürlükten kaldırılır ve bunun yerine (coğrafî olarak da Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kırgızistan cumhuriyetlerinden oluşan) “Orta Asya” terimi kullanılmaya başlanılır.

Yeter Artık
Yeter, sınırdan aşmıştır,
Bu lânet, bu hakâretler!
Doludur, belki taşmıştır
Aşağılık ve sefâletler!

Elimde sonuncu taş kaldı,
Gönlümde sonuncu istek;
Gözümde sonuncu yaş kaldı,
Gücümde sonuncu gayret

Bu lânet, bu hakâretler,
Gücümü sınamak isterler,
Aşağılık ve sefâletler,
Kendimi yutmak isterler!

Gönülde sonuncu istek.
Bu hâlde gitmek isterim;
Gücümde sonuncu gayret,
Emele yetmek isterim!

Elimde sonuncu taş kaldı,
Düşmanıma atmak isterim!
Gözümde sonuncu yaş kaldı,
Emele yetmek isterim!

Ekim Devrimi’nin ardından Moskova’daki merkezî Bolşevik idare tarafından 25 Ocak 1918 tarihinde Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin (RFSSC) kurulduğu ilan edilmiş, eski Rus Çarlığı toprakları özerk cumhuriyetlere ayrılmış ve her millete yerel yönetimlerini örgütleme hakkı tanınmıştır. Ekim Devriminin ardından ülkede başlayan iç savaş 1921 yılında Bolşeviklerin zaferiyle sonuçlandıktan sonra Bolşevikler Beyaz Rusya, Ukrayna, Orta Asya ve Transkafkasya (Güney Kafkasya)’da da muhaliflerini bertaraf ederek Rusya coğrafyasına Moskova’daki Bolşevik otoritesini hâkim kıldılar. 30 Aralık 1922’de Rusya FSSC’nin, Beyaz Rusya SSC, Ukrayna SSC, Orta Asya ve Kafkas cumhuriyetleri ile birleşmesi sonucu SSCB resmen kuruldu. 1924 yılında SSCB’ye bağlı olarak Özbekistan SSC adıyla bir devlet kurulur. Yöneticileri komünist olan bu devlet gerçekte Moskova’ya bağlı (uydu) bir devletti. SSCB bağlısı diğer Türk cumhuriyetlerindeki Komünist idareler zamanında kamunun “Sovyet insanı” yetiştirme projesi kapsamında milliyetçi aydın, kişi, unsur ve temalar susturulmuş, ezilmiş ve yok edilmek istenmiştir. Bu çerçevede aydınlar da adeta devlet terörüne ve yargısız infazlara muhatap olmuştur. Bu devlet terörünün Özbekistan’daki mazlumlarından birisi de Çolpan’dır. Nitekim Şair aşağıdaki “Güzel Türkistan” başlıklı bu şiirini yazdığı 1938 yılında mesnetsiz ithamlarla sözde mahkemede yargılanarak idama mahkûm edilir ve 4 Ekim 1938 tarihinde kurşuna dizilerek öldürülür.

Güzel Türkistan

Güzel Türkistan, sana ne oldu.
Seher çağında güllerin soldu.
Çimenler berbad, kuşlarda feryad.
Hepsi bir mahzun olmaz mı dilşâd.²

Bilmem niçin kuşlar ötmez bahçelerinde.

Birliğimizin sarsılmaz dağı.
Ümidimizin sönmez çerağı.³
Birleş ey halkım, gelmiştir çağı.
Bezensin şimdi Türkistan bağı.

Uyan halkım bitsin artık bunca zulümler.

Bayrağını al kalbin uyansın.
Kulluk, esâretin her şeyi yansın.
Kur yeni devlet, düşmanlar ürksün.
Yüce Türkistan göklere değsin.

Yayıl, yeşer öz vatanın gül bağlarında.

Kazak Türkü Mağcan Cumabay gibi Türk İstiklâl Savaşı’nı gönülden destekleyen ve bu amaçla şiirler yazan bir Türkistan evlâdı da Çolpan’dır. 1920’li yıllarda Anadolu Türklerinin emperyalizme karşı verdiği savaşı da yakından takip eden Çolpan, Eylül 1922 ayında Taşkent’te yazmış olduğu aşağıdaki “Tufan” başlıklı şiirinde; “Ey İnönü, ey Sakarya, ey istiklâl erleri, / Yürü mazlumlar tufanının öç alıcı selleri” diyerek Anadolu Türklerinin yanında olduğunu açıkça dile getirmiştir. Çolpan, bu şiiri ve diğer millî temalı yazı ve sözlerinden dolayı Özbekistan’daki kukla Sovyet yönetimi tarafından birçok kez yargılanarak, hapsolmuştur.

Tufan
(Anadolu Kışlasının Muzaffer Ordularına)

Ey İnönü, ey Sakarya, ey İstiklâl erleri,
Misak-ı Millî’ye dek hiç durmadan ileri.
Bilmezler ki, cennet gibi toprağınız düşmanın
Bebekleri bile çiğneyen ayakları altında!
Bilmezler ki, sesiniz; haksız işgallerin,
İnsafsızca şamata ve saldırıları altında!

Bilmezler ki, “medeniyet beşiği”nde oturan
Cellâtların bütün tamah ve hırsları sizlerde;
Bilmezler ki, hürriyet diye şamata edip,
Bağıran kurtların aç gözleri altın dolu yerlerde.
Bilmezler ki, onlar sizi yaşamaya koymazlar,
Bilmezler ki, kanınızı damla damla içerler.
Bilmezler ki, onlar asla sakin halkı sevmezler,
Bilmezler ki, toprak için insanlıktan geçerler.

Bilmezler ki, siz yoksullar son anda
Böylesine zalim düşmanların elinde,

Ebediyen esir, ebediyen köle olmayı
İstemediğiniz için ele silâh aldınız.
Bilmezler ki, sıra sıra köyler,
Sinesi ekmekle dolu topraklar,
Ateş içinde… Bunun için ölümü
Hiçe sayıp canınızı ateşe attınız;
Canı kana, mermiye, ateşe attınız,
Fakat bugün tatlı bir öç aldınız,
Yine ateşli bir tarih yazdınız!
Ey İstiklâl, ey Sakarya, ey İnönü Erleri,
Yürü, mazlumlar tufanının öç alıcı selleri!

Çolpan’ın gençlik yılları Rusya’daki çalkantıların zirveye yükseldiği bir zamana rastlar. Ekim Devrimi’nin (1917) ardından Rusya’da yaşanan iç savaş ve istikrarsızlık döneminde ülkesinde de Bolşevizm taraftarları ile tam bağımsızlık yanlılarının mücâdelesine tanık olur. İlk ciddî çalışmaları da Ekim Devrimi’nden sonra gerçekleşir. Eserlerinde Türk insanının duygularına ve durumuna tercümanlık yapar. Tehditlere ve baskılara boyun eğmeden en iyisi için uğraşır. Bu bağlamdaki şiirlerinden biri de aşağıdaki 1922 yılında yazmış olduğu “İsyan” başlıklı şiiridir. 

İsyan

Ey! Sen beni hakir gören, aşağılayan efendi!
Ey! Üstümde bir ömür efendi olmak isteyen,
Ey! Boynuma zincir vurup yokluğa sürükleyen,
Gözlerini zehirletip oynatma, yeter şimdi!

Zincirlerin paslandı, haberin ola, çözülür;
Damarımda isyanın vahşi kanı köpürdü,
Eski fikir, anâneler artık tamam çürüdü,
Ya biterim veya senin saltanatın bozulur!

Ey! Sen beni kul yerine çalıştıran efendi!
Titre kork ki, bağlı kulun başkaldıran güç şimdi!

1924 yılında SSCB’ye bağlı olarak kurulan Özbekistan SSC’de yöneticileri Moskova bağlısı birer kukladır. Bu kukla kızıl idare komünist yönetimi ülkede sağlamlaştırmak için muhalif ve millî olan kişi, grup, unsur ve değerlere karşı devlet şiddeti uygulamaktan da çekinmez. Şairin bu bağlamdaki şiirlerinden biri de aşağıdaki “Yangın” başlıklı şiiridir.

Yangın

“Yağmalanmayan, yıkılmayan yer yok: Bebekler süngü ucunda…” (Haber)

Niye benim kulağımda gece- gündüz
Baykuşların uğursuz sesi çınlar?
Niye benim varlığıma her oyun
Ve her gülüş zehir saçar, ateş koyar?

Gönlüm gibi yıkık evler, köyler
Baykuşlara bozuk göğsün açtı mı?
Ata-ana, tanış-biliş arkadaşlar
Yurdu bırakıp dağlara kaçtı mı?

Böyle büyük bir ülkede yanmayan,
Yıkılmayan, talanmayan ev yok mu?
Bir göz yok mu kanlı yaşı dökmeyen?
Bütün gönüller ümitsiz mi, kırık mı?

Kılıçların dillerinde kızıl kan
Bulakların suyu gibi taştı mı?
Çıplak bala, çıplak bebek masum can
Süngülerin başından aştı mı?

Sonuç

Stalin’in Türk illerindeki yerli ve millî aydınlara karşı 1937 -1938 yıllarında uyguladığı zirveye çıkan Büyük Tasfiye, Büyük Temizlik ya da Repressiya da denen Kızıl Terör kapsamında katledilen mazlumlardan ve vatanperver aydınlardan biri de geride büyük bir edebî miras ve şerefli bir ismi miras bırakıp 4 Ekim 1938 tarihinde kurşuna dizilmek suretiyle idam edilen Merhum Abdülhamit Süleyman Çolpan’dır. Özbek diyarının yiğit evladı Çolpan’ı şehâdetinin yıldönümünde saygı ve rahmetle yâd ediyoruz.

SON NOTLAR

1 Hamâyil: Daha ziyade boyuna asılan muskayı ifade eder. İçinde âyetlerin, hadislerin ve duaların yer aldığı bu kâğıtlar çoğu kez üçgen şeklinde katlanan kâğıt, deri ya da metalden yapılmış muhafazası boyuna ip ile bağlanır veya vücudun çeşitli yerlerine iliştirilir. Hamâyil edebiyatta genellikle muska ile eş anlamı olarak kullanılır.

2 Dilşâd: Gönül hoşluğu, gönlü hoşnut olmuş, gönlü şen.

3 Çerağ: Mum, çıra, kandil, lamba vb. ışık veren araç.

 

FAYDALANILAN KAYNAKLAR

---; “Kutlu Asya”, https://www.kutluasya.com /ey-guzel-turkistan-sana-ne-oldu-abdulhamid-colpan/, Erişim Tarihi: 25. 01. 2021.

Durukoğlu, Salim ve Salik, Sevim, “Türklerin Uğradığı İşkence, Sürgün, Katliam ve Soykırımlar Sözlüğü”, https://www. readcube.com/articles/10.31126/akrajournal.328544, Erişim Tarihi: 10.09.2022.

Gökdağ, Bilgehan Atsız ve Kabadayı, “Osman; Türk Kurtuluş Savaşının Türk Dünyası Edebiyatındaki Yansımaları”, Yazılışının 950. Yılı Anısına Uluslararası Kutadgu Bilig Türk Dünyası Sempozyumu, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, 3-5 Ekim 2019, Ankara / Türkiye, Sempozyum Bildiri Kitabı, Ankara – Türkiye, https://www.academia. edu/Türk_Kurtuluş_ Savaşının_Türk_Dünyası_Edebiyatındaki_Yansımaları, Erişim Tarihi: 20.09.2022.

Gürbüz, Yunus Emre; “Özbekistan’da Tarih Yazıcılığı ve Millî Kimlik: Özbeklerin Göçü ve Timur Örneğinde”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 19/2, Kış 2019.

Karakaş, S.; “Abdülhamid Süleymanoğlu Çolpan”, T.C. İstanbul Aydın Üniversitesi Uygulama Dergisi, S. 14.

Kocaoğlu, Timur; “Çağdaş Özbek Şiiri”, https://tdk.gov.tr/wp-con-tent/uploads/2014/09/1996_01_01_ Kocaoglu.pdf, ss.19-20, Erişim Tarihi: 10.12.2020.

Kuçkartay, İristay ve Öz Çolpan, Aynur; “Özbek Edebiyatından Seçmeler II – Çolpan”, https://dergipark.org.tr/tr/ download/ article-file/1362075, Erişim Tarihi: 15.09.2022.

Maksudov, Ferhad; Somuncuoğlu, Tumen ve Kavuncu, A.Çolpan;  “Taşkent”, Türk Dünyası Başkentleri, (Ed. Murat Yılmaz ve A.Çolpan Kavuncu),  Ahmet Yesevî Üniversitesi yayını, Ankara 2014.

Uygur, Asiye; “Abdülhamid Süleymanoğlu”, http://teis.yesevi.edu.tr/ madde-detay/suleymanoglu-abdulhamid, Erişim Tarihi: 10.11.2020.