Dr. İrfan Paksoy

Tüm yazıları
...

FİLİSTİN CEPHESİNDE SON PERDE: NABLUS’TAN MÜTAREKE’YE

1962 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuş olan İrfan Paksoy, ilk ve orta eğitimini Kahramanmaraş’ta yapmış, lisans eğitimini Hava Harp Okulunda (Yeşilyurt-İstanbul) tamamlamış ve Eylül 1984 ayında da Hava Kuvvetlerinde subay olarak göreve ve meslekî yaşamına başlamıştır.

Meslek hayatı boyunca (1984-2015) değişik kademelerde görev yapmıştır. Bu çerçevede; Hava Kuvvetlerinin değişik birlik ve kurumlarında, Millî Savunma Bakanlığı Dış Tedarik Daire Başkanlığında, Genelkurmay Başkanlığında ve Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığında değişik kademelerde proje subayı, yönetici ve komutan olarak; Millî Güvenlik Akademisinde öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak, 1999-2002 döneminde de üç yıl süreyle Almanya’da Savunma Bakanlığı bağlısı kısa adı BWB olan Federal Savunma Teknolojisi ve Tedarik Dairesi nezdindeki Türk İrtibat Ofisinde Türk Silahlı Kuvvetlerini temsilen irtibat subayı olarak görev yapmıştır.

1991 yılında girdiği Hava Harp Akademisini (1) (Yenilevent-İstanbul) 1993 yılında tamamlamış (2) ve kurmay subay olmuş, 1998 yılında 69. dönem müdavimi olarak Silahlı Kuvvetler Akademisinde (3) (Yenilevent-İstanbul), Eylül 2011-Şubat 2012 döneminde de Millî Güvenlik Akademisinde (Ankara) eğitim görmüş, 2007-2009, 2011 -2013 dönemlerinde de Millî Güvenlik Akademisinde (4) öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapmıştır.

2003 yılında Erciyes Üniversitesi (Kayseri) Tarih Ana Bilim Dalı Türkiye Cumhuriyeti Bilim Dalında başladığı doktora eğitimini 2008 yılında tamamlamış “Tek Parti Dönemi Siyaset Kültürünün Sonrasına Etkileri” başlıklı tezi ile “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Doktoru” unvanını almıştır.

Yazar Eylül 2017 ayında Ankara Üniversitesi Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Bölümünde başladığı yüksek lisans eğitimini “1858 Arazi Kanunnâmesi Bağlamında Tanzimâttan Cumhuriyete Arazi Mülkiyet Sistemi” konulu çalışması ile 18 Ocak 2020 tarihinde tamamlamış olup Şubat 2020 ayından beri Ankara Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesinde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Yazarın 2018 yılında yayımlanmış “Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti”, 2020 yılında yayımlanmış “Bilgelik Okumaları” ve 2021 yılında yayımlanmış (müşterek bir çalışma olan) Enver Paşa (Hürriyet, Adalet, Müsâvât)” ve “Azerbaycan Aydınları” isimli araştırma-inceleme dalındaki eserleri ile yayımlanmış birçok makalesi bulunmakta olup değişik dergi ve yayın organlarında belirli aralıklarla da makâle yazmaktadır.

Yazar evli olup, iki evlat ve bir torun sahibidir.

 

DİPNOTLAR:

(1) Harp Akademileri bünyesinde verilmekte olan iki yıl süreli kurmaylık eğitimi YÖK ile Gnkur.Bşk.lığıjnda yapılan protokol gereği “Yönetim, Uluslararası İlişkiler, Kamu Yönetimi ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” bilim dallarında yüksek lisans eğitimine muadil kabul edilmiştir.

(2) Yazarın Hava Harp Akademisi eğitimi esnasında “TSK’da şeffaflık ilkesinin amaç, ilke ve esasları nasıl olmalıdır?” başlıklı tezi hazırlamıştır.

(3) Yazarın (uluslararası ilişkiler, küresel ve bölgesel ilişkiler ve güvenlik, bölgesel ve küresel ekonomi, kriz yönetimi, ulusal güvenlik ve strateji konularında disiplinlerarası bir eğitim niteliğinde olan) 4,5 ay süreli Silahlı Kuvvetler Akademisi eğitimi esnasında “Hava Kuvvetleri Komutanlığının 21’inci Yüzyılda Lojistik Yapılanması Nasıl Olmalıdır?” başlıklı bir tez hazırlanmıştır.

(4) Millî Güvenlik Akademisi eğitimi asker ve sivil orta ve üst düzey yöneticilere verilmekte olan ulusal ve NATO ittifakı ölçeğinde (stratejik seviyede) kriz yönetimi ve harp yönetimi konularında teorik ve uygulama düzeyinde bir eğitimi içeren; ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte politik, askerî, ekonomik ve sosyo-kültürel gelişmeler konusunda müdavimlerine vizyon kazandıran disiplinlerarası bir eğitimdir.

Dr. İrfan Paksoy

Giriş

Sina Cephesinde 1916 yılı sonunda Sina Yarımadasının tamamen İngiliz kuvvetlerinin kontrolüne girmesinin ardından İngiltere tarafından Filistin’in işgali kararlaştırılmış bu çerçvede Filistin’e açılan kapılardan biri niteliğindeki Birüssebi’ye 26-27 Mart ve 17 Nisan 1917 tarihlerinde taarruz eden İngiliz kuvvetleri, başarılı Türk savunması karşısında sonuç alamamış ve püskürtülmüş, İngiliz kuvvetlerinin 31 Ekim’de eşzamanlı olarak Birüssebi ve Gazze’ye başlattıkları daha güçlü bir taarruz sonucu aynı gün Birüssebi, 7 Kasım’da da Gazze, devam eden İngiliz taarruzları sonucu 9 Aralık’ta da Kudüs düşmüştü. Gazze-Birüssebi Muharebesi’nden sonra Kudüs-Yafa hattı kuzeyine kadar ilerleyen İngiliz kuvvetleri bu mevzilerin uzaktan emniyetini sağlamak için kısa hedefli iki taarruz yapmışlar, 21 Aralık’ta icra ettikleri bir baskın harekâtıyla da Avca Nehri’ndeki 22. Osmanlı Kolordusunu Tabsur-Aisat Hattına kadar geriye atmışlardı. Gazze ve Kudüs’ün düşmesiyle o zaman dek askerî yazışmalarda Sina Cephesi Komutanlığı olarak kullanılan ifade yerine de artık Filistin Cephesi ifadesi kullanılmaya başlanmıştır.

1918 yılında ertelenen katî sonuçlu İngiliz taarruzu

İngiltere siyasi otoriteleri 1918 baharında Filistin’de katî sonuçlu bir taarruz planlamış olmakla birlikte Almanların (Avrupa’da) Batı Cephesinde 21 Mart’ta başlattıkları Bahar Taarruzu nedeniyle Mısır Sefer Kuvvetine bağlı askerî birlikleri Batı Cephesine intikâl ettirilmiş olması nedeniyle bu taarruz ertelenmiş, İngilizler Filistin Cephesinde bahar mevsiminde küçük çaplı taarruz ve muharebelerle yetinmişlerdir.

Batı Cephesinde gerçekleşen bir seri muharebeden ardından Temmuz ayı ortalarında Alman ilerlemesi durdurulduktan sonra Müttefik Kuvvetlerin 8 Ağustos’ta Almanlar’a karşı başlattıkları Yüz Gün Taarruzunu takiben İngiltere tarafından Mısır Sefer Kuvveti takviye edilmiş ve Filistin Cephesinde katî sonuçlu bir muharebe için taarruz hazırlıkları sürdürülmüştür.

Tarafların Kuvvet Durumları

- İngiliz Kuvvetlerinin Durumu

General Edmund Allenby komutasında iki piyade kolordusu ile Çöl Süvari Kolordusu, Fransız ve İtalyan müfrezeleri ile bağlı birliklerden oluşan İngiliz Ordusunda;

- Sol cenahta (8. Türk Ordusu karşısında) 15 mil genişliğindeki cephede konuşlu Tümgeneral Edward Bulfin Komutasında 21. Kolordu,

- 21. Kolordunun sol cenahında ve sahil kesiminde (8. Türk Ordusu karşısında) konuşlu Tümgeneral Henry George Chauvel Komutasında Atlı Sahra Kolordusu.

- Merkezde ya da Nablus karşısında (7. Türk Ordusu karşısında) konuşlu Tümgeneral Chetwode komutasında 20. Kolordu,

- Sağ cenahta (4. Türk Ordusu karşısında) konuşlu (Özel Görev Kuvveti olarak Atlı Sahra Kolordusundan ayrılmış) Tümgeneral Edward Chaytor komutasındaki Avustralya-Yeni Zelanda Atlı Piyade Tümeni olmak üzere toplam 56.000 tüfek, 11.000 kılıç ve 552 top mevcuttu. İngiliz de dâhil insan mevcudu 67.000 kişiydi.

- Yıldırım Orduları Gurubunun Kuvvet Durumu

Mareşal Liman von Sanders komutasında üç ordu ile ihtiyat ve diğer münferit birliklerden oluşan Yıldırım Orduları Grup Komutanlığında;

- Sağ cenahta ya da sahil (Gazze) kesiminde konuşlu olan ve karargâhı da Tulkerim’de bulunan Cevat (Çobanlı) Paşa komutasındaki 8. Orduda 19.157 muharip er, 10.393 cephedeki piyade tüfeği ve 262 makineli tüfek,

- Merkezde ve karargâhı da Nablus’ta konuşlu bulunan Mustafa Kemâl Paşa komutasındaki 7. Orduda 14.522 muharip er, 7.046 cephedeki piyade tüfeği, 51 hafif ve 348 ağır makineli tüfek,

- Sol cenahta (Ürdün cenahında) ve karargâhı da Salt’ta bulunan Şeria Nehri ile Lut Gölü arasında konuşlu Mersinli Cemâl Paşa komutasındaki 4. Orduda 6.919 muharip er, 2.380 cephedeki piyade tüfeği, 9 hafif ve 86 ağır makineli tüfek olmak üzere toplam olarak 40.598 muharip er, 19.819 cephedeki piyade tüfeği, 273 hafif ve 696 ağır makineli tüfek mevcuttu.

Suriye ve Filistin Cephesi’ndeki diğer Türk kuvvetleri de Nihat (Anılmış) Paşa komutasındaki ve merkezi Adana’da bulunan 2. Ordu ile Fahrettin (Türkkan) Paşa komutasındaki ve merkezi Medine’de bulunan Hicaz Sefer Kuvvetinden oluşmaktaydı.

Nablus Muharebesi

19 Eylül günü saat 04.35’te 8. Ordunun sağ kanadının sahilden dağlara kadar tüm mevzilerine şiddetli bir baraj ateşi açıldı. Sabah gün ağardıktan hemen sonra 7. ve 8. Orduların komuta binalarının ve bunlara bağlı komutanlıkların çadırlı ordugâhlarının ve Yıldırım Orduları Grubunun Affule’deki telefon santralinin üzerinde İngilizlerin uçak filoları bombardımana başladılar ve telefon hatlarını kısmen tahrip ettiler. Ayrıca karayolu da sabah saatlerinde Araplar tarafından kesilmişti. Tulkerim ile Nasıra arasındaki telefon ve teleks bağlantısı sabah 07.00’ye doğru kopmuştu. Sahil kesiminden de cephe boyunca saat 07.30’da şiddetli bir İngiliz taarruzu başlamıştı. 8. Ordu Komutanlığının telsiz istasyonu artık çağrılara cevap vermiyordu. Denizden donanmanın, havadan da uçakların yoğun ateş desteği altında gerçekleşen bu taarruzun daha ilk saatlerinde Yıldırım Ordularının muhabere araçlarının tahrip olması sonucu birliklerin birbirleri ile irtibatı kopmuş ve böylece İngiliz kuvvetlerine karşı müşterek hareket etme imkânı kalmamıştır.

Bu yoğun ateşin koruması altında İngiliz piyadeleri taarruza geçerek ilk hamlede 7. ve 20. Tümenlerin mevzilerini ele geçirdi. Hızla ilerleyen İngiliz birlikleri cepheyi, telafisi mümkün olmayacak şekilde yarmıştı. Eşzamanlı olarak sahil boyunca ilerleyen güçlü İngiliz süvarileri de aynı gün 8. Ordu karargâhının konuşlu olduğu olan Tul Kerim’i işgâl etmişlerdi. 8. Ordu ağır bir darbe almıştı. 7. Ordu Komutanlığı da sabah saat 09.00-10.00 arasında Nablus’ta bulunan Alman Albay Oppen’den aldığı habere göre (8. Ordunun) sağ kanat grubunun sahil kesimindeki cephesinin yarıldığını ve İngiliz Süvari Birliklerinin de sâhil boyunca kuzeye doğru ilerlediğini öğrenmişti. Aynı gün cepheden 40-50 km geride bulunan Mareşal Sanders’in karargâhının bulunduğu Nasıra kasabasına girip komutanı esir almak isteyen İngiliz kuvvetleri ise güçlükle geri püskürtülmüştü. Ancak ertesi gün İngiliz birliklerinin Nasıra kasabasına tekrar taarruzu üzerine Yıldırım Orduları Grubu Karargâhı perişan bir hâlde ve kaçarcasına kuzeye çekilmiş, Mareşal Sanders genel ricat emri vermiş, ilerleyen saatlerde de Nasıra, İngilizlerin eline geçmişti.

Edward Erickson, Nablus Muharebesi’nin, General Allenby tarafından bir imhâ muharebesi olarak tasarlanıp icra edilmiş olduğunu ve 20. yüzyılın en kesin sonuçlu zaferlerinden biri olduğunu, bu zafer sonucu Filstin Cephesi’ndeki Osmanlı ordularının muharip gücünün General Allenby komutasındaki İngiliz kuvvetleri tarafından imhâ edildiğini, Yıldırım Orduları Grubunun bu savaşta aldığı yenilginin, Osmanlı kuvvetlerinin, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz kuvvetleri karşısındaki uğradığı en ağır yenilgi olduğunu belirtmektedir.

Nablus Bozgunu Sonrası Çekilme Harekâtı

Birinci Safha (Deraa’ya kadar olan yerlerin kaybı. 20-23.09.1918)

Padişah Vahideddin,10 Ağustos’ta Başkomutanlık görevini üzerine aldığından, Enver Paşa Orduya gönderdiği bir emirle durumu açıklayarak, bundan böyle kendisinin Başkomutanlık Kurmay Bşk. (Gnkur.Bşk.) olarak görevini sürdüreceğini bildirmişti.

7. ve 8. Ordu bakiyesi birlikler için artık yegâne kurtuluş yolu Batı Şeria’nın doğusu idi. Maalesef 8. Ordu bağlısı 16. ve 19. Tümenlerin, Şeria Nehri’ni henüz geçmemiş olan büyük kısmı İngiliz süvarileri tarafından sıkıştırıldı ve 23 Eylül’de esir edildi. Böylece 8. Ordunun maddî mevcûdiyeti de ortadan kalkmış oldu.

Gelişmeler 1 Eylül’de cepheye gelerek Nablus’ta 7. Ordunun komutasını üstlenen Mustafa Kemâl Paşa’nın öngörüsünü haklı çıkarmıştı. Yıldırım Ordularının savunma cephesi artık savunulamayacak hâle gelmişti. 8. Ordu harekât dışı kalmış, geri çekilmesi bozguna dönüşmüş, gerideki bir mevzide tutunma imkânı da kalmamıştı. 8. Ordunun harekât dışı kalması nedeniyle kuzeydoğuya yönelecek İngiliz kuvvetlerinin, 7. Ordunun savunmasını engelleme ve hatta 10-15 km kuzeye ilerleyerek, 7. Ordunun çekilerek Şeria Nehri batısında savunmasını engelleme ve geri çekilme yollarını kuşatma ihtimâli vardı. Bu durumu isabetle değerlendiren Mustafa Kemâl Paşa 7. Orduyu Şeria Nehri’nin doğusuna çekti, ardından da 4. Ordu ile birlikte 22-23 Eylül’de Deraa-Şam istikâmetinde geri çekilmeye başladı.

İkinci Safha (Deraa-Şam arasının kaybı-23.09-01.10.1918)

Padişah, Mustafa Kemâl Paşa’ya, 7. Orduyu imhâdan kurtardığı için 23 Eylül’de “fahrî yâverlik” unvanı verdi. Bu şartlarda Mareşal Sanders, Şam bölgesinde savunulmaya geçilmesini istedi. 23 Eylül’de Arap Ordusu Amman’a girmiş, 25 Eylül’de de İngilizler Amman’ı ele geçirmiştir. 26-27 Eylül’de Deraa-Müzeyrip hattına gelen 4. ve 7. Orduların birlikleri buradan da Şam istikâmetinde geri çekilmeye devam ettiler. İngiliz Süvarileri de geri çekilen Türk birlikleri ile aynı hizada ve aynı hedefe doğru ilerliyordu.

28 Eylül günü öğleden sonra Şam’a gelen 4. Ordu Karargâhı güneyden gelmekte olan birliklerin yönetimiyle görevlendirildi. 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl Paşa da Rayak’a gelmiş, aynı şekilde o da civardaki birlikleri toplamak ve kullanmak görevini almıştı. Şam’ın savunulması görevi 4. Orduya verilmişti. Ancak Şam’da bulunması gereken askerî memurlar, vali, jandarma komutanı ve polis müdürü ortalarda yoktu. Geri çekilme artık bir panik ve kuzeye doğru yönelen bozgun şeklini almış, yönetim ve asayiş adına bir şey kalmamıştı. İngiliz uçakları da halkın ve askerî birliklerin üzerine tehdit ve duyurular atıyordu.

Mustafa Kemâl Paşa, 7. Orduyla Nablus’un kuzeydoğusunda Ferha Vadisi’nde tutunmak istemişse de İngiliz süvarileri daha önce bu hattın arkasına gelip yolu kesmiştir. Mustafa Kemâl Paşa, 23 Eylül’de 7. Orduyu Şeria Nehri’nin doğusuna geçirip ordusunu Aclun Dağları’na vurmuş ve 25-26 Eylül’de de Deraa demiryolu kavşağına ulaşmıştı. Burada yapılan toplantıda, 4. ve 8. Orduların artıklarının da kendisine bağlanmasını istemişse de Mareşal Sanders tarafından kabul edilmemişti. 27 Eylül’de karargâhı ile birlikte Deraa’dan ayrılan Mustafa Kemâl Paşa, 28 Eylül’de, Mareşal Sanders tarafından Rayak Bölgesi Komutanlığına atanmıştır. Aynı gün Şam-Rayak hattı tutularak 4. ve 7. Ordu birlikleri burada konuşlandırılmış, 29 Eylül’de Mustafa Kemâl Paşa, Mareşal Sanders’in emriyle, 7. Ordu birliklerini Şam’ın savunması için Mersinli Cemâl Paşa’ya bırakarak, Riyak bölgesindeki dağınık kuvvetleri emrine almak üzere harekete geçmişti.

Bu arada Mustafa Kemâl Paşa, Başkomutanlık Kurmay Başkanlığına (Genelkurmay Başkanlığına) gönderdiği raporda; Nablus Muharebesi’nden itibaren yaşanan gelişmelerin özetini sunmuş, 4. Ordunun Amman’dan çekilen birlikleriyle Şam güneyine geldiğini, Mareşal Sanders’in emri gereği 7. Orduyu Şam’ı savunmakla görevlendirilen 4. Ordu Komutanı Cemâl Paşa’aya bıraktığını, Rayak’ta toplanan dağınık hâldeki erlerle savunmaya geçilmesi görevi aldığını, Şam’ın uzun süre savunulamayacağını bildirerek, bu nedenle kuzeyden kaydırılacak kuvvetlerle birlikte Rayak kuzeyine çekilmesi ve burada esaslı bir savunma hattı kurulmasını teklif etmiştir. Mustafa Kemâl Paşa bu gelişmelere paralel olarak Şam’da bulunan 3. Kolordu Komutanı Albay İsmet (İnönü) Bey ile Baalbek bölgesinde bulunan 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa komutasındaki kuvvetlerin kuzeye kaydırılması emrini vermişti. Emrin suretini de “bilgi” için Mareşal Sanders’e suretini göndermişti. Mareşal Sanders, Şam’ı savunmayı düşündüğü için bu görüşe katılmamıştı. 30 Eylül’de Rayak’a gelip oradaki askeri derleyip toparlayan Mustafa Kemâl Paşa, Rayak’ın kuzeyine çekilme kararının uygulanması, yoksa orduya bundan sonra şekil vermek imkânı bile kalmayacağını Mareşal Sanders’e bildirdikten sonra Baalbek’e, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın yanına gitmişti. O, bu kuvvetle ciddî bir savunma yapılamayacağını görmüştü. Yıldırım Orduları Grubundan kalanları düşmana ezdirmeden Halep’e kadar çekilmeyi, savunma hattının burada kurulmasını düşünüyordu. Mareşal Sanders bu yaklaşımın aksine birliklerin yerlerinde kalarak çarpışmalarını istiyordu. 1 Ekim’de Şam düşüp, iki tümenin de esir olması sonrasında Humus’a, Mareşal Sanders’in karargâhına gelen Mustafa Kemâl Paşa, onunla görüşmüş ve elde kalan birliklerin Halep’in güneyine çekilmesi konusunda onu ikna etmişti. Bu görüşme Mustafa Kemâl Paşa Paşa’nın ağzından şöyle anlatılır:

“… Gece idi. Çok samimî bir dille Liman von Sanders’e bu durum karşısında verilmesi gereken kararın bundan ibaret olduğunu anlattım. Çok yüce gönüllükle “Karar budur. Fakat ben, nihayet bir yabancıyım. Bu kararı veremem. Ancak ülkenin sahipleri verebilir.” dedi. Ben de “O hâlde kararım uygulanacaktır.” dedim. Bunun üzerine O da “Yalnız rica ederim, benim kurmay başkanımı da inandırabilir misiniz?” cevabını verdi.”

Bu görüşme sonucu 4. Ordunun Humus’a, 7. Ordunun da Halep’e çekilmesi emri verilmişti. Mustafa Kemâl Paşa 5 Ekim’de Halep’e gelerek dağınık ve düzensiz bir şekilde çekilen birliklere çekidüzen vererek önce Halep’te, sonra da Halep kuzeyinde bir savunma hattını oluşturdu.

Şam’ın düşmesiyle Filistin faciası noktalanmış, Yıldırım Orduları Grubunun da sonu belli olmuştu. 4. ve 7. Orduların kalıntıları Şam önünde eridiğinden Eylül ayının sonlarında ortada ordu denecek bir şey kalmamıştı. Sonradan bahse konu ordulardan arta kalan birlikleri Halep’te yeniden teşkilâtlandırmakla görevlendirilen Mustafa Kemâl Paşa’nın büyük çabalarıyla kısa zamanda 7. Ordunun kurulması sonucu Yıldırım Ordular Grubunun bir ölçüde canlanması sağlanmıştı.

Üçüncü Safha (Şam-Halep arasının kaybı. 01-25.10.1918)

Tâkip harekâtına devam eden İngiliz birlikleri 1 Ekim’de Beyrut’u 2 Ekim’de Rayak’ı, 3 Ekim’de Baalbek’i, 6 Ekim’de Humus’u, 13 Ekim’de de Trablusşam’ı işgâl eder. Başkomutanlık tarafından bu olumsuz gidişatın durdurulması için 4 Ekim’de 2. Ordu, Yıldırım Orduları Grubu K.lığının emrine verilmiş, 15 Ekim tarihli emir ile de 4. Ordunun lağv edildiği, karargâhının da 7. Ordu karargâhını takviye edeceği bildirilmişti.

İngiliz birlikleri Şeria’dan Şam’a doğru yaptığı takip harekâtında 20.000 tutsak aldı. General Allenby, Türklerin muharebe gücü kalmadığı kanaatine vararak Rayak- Beyrut hattında ilerlemeye karar verdi. Böylece kısa bir menzil hattı elde edecekti. Avusturalya atlı tümeni Şam’da bırakılmıştı, 4 ve 5. Süvari Tümenleri de 5 Ekim’den itibaren Rayak ve Zahle’ye gelmişti. İleri harekâta devam eden İngiliz kuvvetleri Halep’e yöneldiler.

15 Ekim’de karargâhıyla Halep’e gelen Mustafa Kemâl Paşa, kendisine verilen yetki üzerine, dağınık ve düzensiz bir şekilde geri çekilmekte olan birliklere çekidüzen vererek Halep’te bir savunma hattı kurdu. 7. Ordu üç tümenle Halep ve güneyinde, bir tümenle de Katma’da mevzide bulunuyordu. Katma’daki tümen, bir düşman çıkarmasına karşı, İskenderun bölgesine intikâl hazırlıkları yapmıştı. Durum öyle gösteriyordu ki, 23 Ekim’den itibaren başlayan İngiliz taarruzu nedeniyle Halep’ten çıkmak ve kuzeydeki dağlık bölgede Anadolu’nun yolunu kapamak lazımdı. Bu maksada yönelik olarak Halep ve güneyinde bulunan kuvvetler 5 km. kadar kuzeyde bulunan Katma’ya kaydırılarak burada bir savunma hattı oluşturuldu. Halep’te yaşanan çetin muharebelerin ardından 25 Ekim’de Halep, İngilizler tarafından işgâl edildi. Ancak İngiliz birliklerinin 23 Ekim’de başlayan ve üç gün süren taarruzları, Mustafa Kemâl Paşa’nın Halep’in kuzeyinde Katma dolaylarında aldığı önlemler sayesinde durduruldu. İngiliz birliklerinin Halep’in kuzeyinde durdurulması sonucu İskenderun, Beylan (Hatay), Dir Cemâl, (Halep-Kilis arasında yer alan ve Halep’e bağlı bir yerleşim merkezi olan) Tellürifat ve doğuya doğru uzanan hat Yıldırım Orduları Grubunun elinde kalmış oldu. Antakya da 28 Ekim’de bu hattın içine kalındı. Bu hatta düşman durdurulmuş ve Türk ordusu daha geriye çekilmemek konusunda sonuna kadar mücadele etmiştir. Bu hat Türkiye’nin de millî sınırlarını oluşturuyordu. Mustafa Kemâl Paşa’ya göre bu hat, Türk ordularının en başta korumayı ve kurtarmayı düşünmesi gereken hattı. Böylece Toros Dağları geçitlerine ulaşan yollar kapatılmış, Anadolu’yu örtme ve koruma imkânı sağlanmıştı. Mustafa Kemâl Paşa burada 7. Orduyu tekrar toplayarak iyi bir teşkilâtçı olduğunu ispatladı. Aynı zamanda Adana-Halep bölgesindeki 2. Orduyu da kuruluşuna alarak Yıldırım Orduları Grubunu yeniden oluşturdu. Bu gelişmeler yaşanırken Yıldırım Orduları Grubu karargâhı da 26 Ekim’de Adana’ya taşınmıştı.

Yıldırım Orduları Gurubu Komutanlığında Komuta Değişimi

30 Ekim’de Mondros Mütârekesi imzalanırken Yıldırım Orduları ile ilgili gelişmeler de devam ediyordu. Yıldırım Orduları Gurubu artık yıpranmış ve bîtap düşmüş 2. ve 7. Ordulardan oluşuyordu. Cephede ise sadece 7. Ordu vardı. Mütâreke’nin imzalanmasıyla birlikte, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Mareşal Sanders’e Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığını Mustafa Kemâl Paşa’ya devrederek İstanbul’a gelmesini bildirmişti.

Mütâreke şartları Osmanlı Ordularına bildirilirken “her Ordu kendine ait yönleri hemen uygulayacaktır, gerektikçe yeni bilgi ve talimat verilecektir” deniyordu. Mustafa Kemâl Paşa, bu emri okuduğu zaman, en bunalımlı günlerde bile kendisinde görülmeyen bir asabiyete kapıldı. Bu büyük komutanda beliren kanaate bütün maiyeti katılıyordu. O diyordu ki “Osmanlı Devleti bu mütârekeyle kendini kayıtsız şartsız teslim etmeyi uygun görmüştür. Yalnız uygun bulmuş değil, düşmanların ülkeyi ele geçirmesi için ona yardımı da vaat etmiştir.”

Mustafa Kemâl Paşa de görevi devralmak için Katma’dan hareketle Adana’ya gelmişti. 31 Ekim’de Mareşal Sanders bir bildiriyle bu değişikliği Yıldırım Orduları Gurubu’na duyurmuş ve Yıldırım Orduları Gurubu Komutanlığı törenle Mustafa Kemâl Paşa’ya devredilmiştir. Hüzünlü geçen devir-teslim töreninde, Yıldırım Orduları ve 7. Ordu Karargâhlarının yerleştiği otelde, Mareşal Sanders, gerek 1915 yılında Çanakkale Cephesi’nde 5. Ordu bünyesinde, gerekse de Ağustos-Ekim 1918 döneminde Suriye Cephesi’nde Yıldırım Orduları Grubu’nda birlikte görev yaptığı Mustafa Kemâl Paşa’ya onun yüksek komutanlık meziyetlerine sahip olduğunu şu sözlerle dile getirir:

“Ekselans! Siz savaş cephelerinde Arıburnu’nda ve Anafartalar’da çok yakından tanıdığım komutansınız. Kalben dost olduğumuzu sanırım. Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldığım şu anda emrim altındaki orduları, Türkiye’ye geldiğimden beri değer verdiğim bir komutana bırakıyorum. Bu genel felâket içinde komutayı size bırakmakla teselli buluyorum. Şu andan itibaren ben sizin konuğunuzum.”

Komuta devir-teslimi esnasında Mareşal Sanders “Yenildik. Artık her şey bitti.” dediğinde Mustafa Kemâl Paşa da Ona “Savaş, Müttefiklerimiz için bitmiş olabilir. Bizim bağımsızlığımızın savaşı, şu anda başlıyor.” der.

Sonuç

Mütâreke ile Osmanlı Devleti ve Almanya için büyük bir serüven sona erdi. Almanya da Osmanlı Devleti topraklarında iktisadî ve politik nüfuz sahibi olmak umudunu iyice yitirdi. “Berlin’den Bağdat'a” rüyası artık bir kâbus hâlini aldı. Osmanlı Devleti de parçalanmak tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.

Mütareke sonrasında barış antlaşmaları için 18 Ocak 1919 tarihinde başlayan Paris konferansında İtilaf Devletleri tarafından Merkezî Devletlere zorla dayatılan (Versay, Saint Germain, Triannon, Neuilly, Sevr) barış antlaşmalarını mağlûp devletlerin yönetimleri imzalamışlardı. Bu antlaşmalardan Sevr Barış Antlaşması, Osmanlı Mebûsan Meclisi kapalı olduğu için onun yerine Saltanat Şûrâsı tarafından kabul edilmiş ve adı geçen Şûrâ tarafından görevlendirilen heyet tarafından Sevr’de imzalanmış ise de TBMM Hükûmetinin 19 Ağustos 1920 tarihli oturumunda Sevr tanınmadığı gibi bahse konu antlaşmayı imzalayanlar hakkında da “vatan haini” kararı alınmış, her türlü yokluk ve imkânsızlığa rağmen sürdürülen Şanlı Millî Mücadele zaferle taçlandırılmış, ardından da Türkiye Cumhuriyetinin siyasî tapusu addedilen Lozan Barış Antlaşması 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmıştır.

 

KAYNAKLAR

----; Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi: Sina-Filistin Cephesi, C. IV/2, Gnkur. ATASE Başkanlığı Yay., Ankara 1986.

----; General Allenby’nin Raporu, Filistin Bozgunu (İngilizceden çev.: Ağır Topçu Üsteğmen Hikmet) (Osmanlıcadan çev.: Emekli General Nuri Taşdelen), Orhaniye Bsmv., İstanbul 1919.

----;Türk İstiklâl Harbi Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, C. I, 3. Baskı, Gnkur.Bsmv. Ankara 1999.

Anderson, Betty; A History of the Modern Middle East: Rulers, Rebels, and Rogues, Stanford University Press, California - USA 2106.

Arı, Kemâl; I. Dünya Savaş Kronolojisi, Gnkur.Bsmv., Ankara 1997.

Armaoğlu, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1914-1990), C. 1 (1914-1980), 8. Baskı, Türkiye İş Bankası Yay., Ankara 1992.

Belen, Fahri; Birinci Cihan Harbinde Türk Harbi 1918 Yılı Hareketleri, C. 5, Gnkur.Bsmv., Ankara 1967.

Cemal Paşa, Hatırat, (Yayına haz.: Metin Martı), Arma Yay., 5. Baskı, İstanbul 1996.

Çulcu, Murat; Arşivi Kaybolan Savaş Sina Filistin-Suriye Cephesi, Birinci Baskı, KASTAŞ Yayınevi, İstanbul 2009.

Emekli Miralay Steuber, Yıldırım, (Çev.: Kaymakam Nihat), Askerî Matbaa, İstanbul 1932.

Erden, Ali Fuat; Birinci Dünya Harbi’nde Suriye Hatıraları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Birinci Basım, İstanbul 2003.

Erendil, Muzaffer; Baycan, Nusret; Ökse, Necati; Kabasakal, Hüseyin; Ünsal, Hüsamettin; Askerî Yönüyle Atatürk, GATA Bsmv., Ankara 1981.

Erickson, Edward J; Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Ordusu, (Çev.: Kerim Bağrıaçık), 1. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2009.

Erikan, Celâl; Komutan Atatürk, İstanbul 1972.

Erkilet, Hüseyin Hüsnü Emir; Yıldırım, Gnkur.Bsmv., Ankara 2002.

Lord Kinross, Osmanlı İmparartorluğunun Yükselişi ve Düşüşü, (Türkçesi; Meral Gaspıralı), 3. Baskı, Altın Kitaplar, İstanbul 2009.

Özkaya, Yücel; Sarıkaya, Mehmet; Balcıoğlu Eraslan, Cezmi; Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün Hayatı, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2003.

Paksoy, İrfan; Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2018.

Perrett, Bryan; Megiddo 1918, 1. Baskı, Osprey Publishing Print, Great Britain 1999.

Sanders, Liman von; Türkiye’de Beş Yıl, (Çev.: M.Şevki Yazman), Burçak Yayınevi, İstanbul 1968.

Şükrü Mahmut Nedim, Filistin Savaşı (1914-1918), (Çev.: Abdullah Es), Gnkur.Bsmv., Ankara 1995.i 2001.