7 Ekim Salı günü Azerbaycan’ın Gebele şehrinde Türk Devletleri Teşkilatı üye ve gözlemci ülkelerinin 12. Zirve Toplantısı gerçekleşti. Daha önceki zirve toplantılarının aksine, Türk kamuoyu bu programı sessiz karşıladı.
Elbette biz de çoğu zaman teşkilatı, teşkilatın aldığı bazı kararları ya da alınan doğru kararların uygulanmayışını eleştiriyoruz. Bunu şahsen ben de önceki yazılarımda dile getirmiştim ve hâlâ da bu fikirlerin arkasındayım. Fakat ne kadar eleştirirsek eleştirelim, bu kurum bizim kurumumuzdur ve Türk devletleri arasında resmî olarak en üst düzey teşkilattır. Netice itibarıyla alınan kararlar ve yapılan ziyaretler Türkiye Cumhurbaşkanlığı düzeyinde resmî katılımla gerçekleştiği için Türkiye’yi de doğrudan bağlamaktadır.
Ancak bununla ilgili Türk medyasını taradığımızda, Cumhurbaşkanının her adımını haberleştiren iktidara yakın medya kanallarının bile zirveyle ilgili tek bir paylaşım yapmadığına şahit oluyoruz. Özel medya kanalları bir yana, hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî medya kuruluşlarında bile (Anadolu Ajansı hariç) konuyla ilgili tek bir haber metni yer almamış. Olanların da sadece Cumhurbaşkanının konuşmasından kısa bir bölüm ve ortak alfabe ile Aytmatov’un kitabının hazırlanması konusunda küçük bir paylaşım içerdiğini görüyoruz.
İnsan ister istemez bu soğukluğun, Türkiye’de bazı medya kuruluşlarının Türk milletine olan bu kini ve düşmanlığının sebebini merak ediyor. Birkaç ay önce Türk devletlerini Kıbrıs meselesinden dolayı eleştiren medya kuruluşları, Azerbaycan’ın zirveye KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı davet etmesini bile görmezden geldiler. Allah aşkına nedir bu düşmanlık, nedir bu kin? Türk olan, Türk’e bu kadar kin gütmez, güdemez.
Hadi Türk değilseniz, o devletlerin Macaristan hariç tamamı Müslüman devlet. Müslümanın Müslümandan nefret etmesine dinimizin nasıl baktığı herkesçe malumdur. Diyelim ki konu “Gazze”dir. O zaman zirve sonuç bildirgesinin üçüncü maddesinin Gazze ile ilgili olduğunu görmezden gelemezsiniz:
“Gazze’deki feci insani durumun kötüleşmesinden derin endişe duyduklarını ifade ettiklerini; Gazze’de acil ve kalıcı ateşkes ile engelsiz insani yardım erişimi çağrısında bulunduklarını; İsrail-Filistin çatışmasına adil ve kalıcı bir çözüm bulunması ve 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti ile iki devletli çözümün ilgili BM kararları uyarınca uygulanması gerektiğini vurguladıklarını…”
Yazıyı, Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev’in konuşmasında da değindiği, Türk dünyasının büyük şairi Bahtiyar Vahabzade’nin “Türkün Türk’e Adâvete (düşmanlığa) Hakkı Yok” adlı şiiriyle noktalıyorum:
Yad elinde çiğnenirken şeref, şan,
Türk’ün Türk’e adâvete hakkı yok.
Her işimiz başlanırken sıfırdan,
Türk’ün Türk’e adâvete hakkı yok.
Dayak (dayanak) olsun bugün gerek sol sağa,
Bu vahdetten yurdumuza gün doğa.
Bütün millet dönmeliyken yumruğa,
Türk’ün Türk’e adâvete hakkı yok.
Tarih bizi imtihana çekerken,
İmdat umar hepimizden bu vatan.
Dünya da hak sesimize kâr (sağır) iken,
Türk’ün Türk’e adâvete hakkı yok.
Sındırıldı (kırıldı) değirmende parimiz,
Esir oldu deve bizim perimiz.
Dağılırken ocağımız, pirimiz (türbe),
Türk’ün Türk’e adâvete hakkı yok.
Ne çok imiş bu toprağa göz diken!
Baka baka gözümüze mil çeken…
Düşmanımız dostumuzdan çok iken,
Türk’ün Türk’e adâvete hakkı yok.
Sînesini yarmalıyız zulmetin,
Bu amaca gittiğimiz yol çetin.
Her gün nice şehit veren milletin,
Birbiriyle adâvete hakkı yok.