Türk dünyasının son yıllardaki en büyük felaketlerinden biri, hiç şüphesiz Urmiye Gölü’nün kurumasıdır. Azerbaycan kalbinin tam ortasında yer alan bu göl, Kuzeyli ve Güneyli Azerbaycan için bir gölden çok daha fazlasıydı.
Binlerce yıllık geçmişe sahip Urmiye Gölü ve çevresindeki şehirler, tarih boyunca büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. İran sınırları içindeki Doğu ve Batı Azerbaycan eyaletleri arasında yer alan göl, bir zamanlar dünyanın en büyük ikinci tuzlu gölüydü. Gölün uzunluğu 140 kilometre, genişliği 55 kilometreydi. En derin noktası 16 metre olan gölü, sürekli olarak 14 nehir besliyordu. Gölün içinde irili ufaklı 102 ada bulunmaktaydı. Bu adaların en büyüğü olan Şahı Adası’nda, Cengiz Han’ın torunu Hülagü Han ile oğlu Abaka Han’ın kabirleri yer alır. 1979 verilerine göre, Şahı Adası’nda 1170 aile yaşamaktaydı.
Urmiye Gölü’nün çevresi her zaman yeşillikleri ve meyve bahçeleriyle ünlü olmuştur. Göl tuzlu olduğu için pek fazla canlı barınmasa da kuşlar için önemli bir besin kaynağı olan artemia adlı bir canlı yaşamaktaydı. Bu sebeple göl üzerinde flamingo, pelikan, leylek ve martı başta olmak üzere 200’den fazla kuş türü bulunuyordu.
Bütün bunların yanı sıra Urmiye Gölü, turizm açısından da oldukça zengindi. Her yıl hem İran içinden hem de yurt dışından gelen turistlerin uğrak yeriydi.
Buraya kadar yazdıklarımı fark ettiyseniz hep geçmiş zamanla anlattım. Çünkü bünyesinde böylesine zenginlikleri barındıran bu tarihi Türk gölü, ne yazık ki artık son nefesini verdi. Önceleri İran hükümeti, Urmiye Gölü’nün kurumasını konuyla ilgisiz sebeplere bağlasa da bu bahanelere kendileri dahi inanmıyordu. Şimdi ise sebep olarak dünyada yaşanan küresel kuraklık ve iklim değişikliklerini öne sürüyorlar. Oysa gölün planlı bir şekilde kurutulması çok daha önce başlatılmış bir projedir. Yani kuraklık ve iklim değişikliği sebep değil sonuçtur.
Zira İran, son yıllarda gölü besleyen 14 nehir üzerinde 70’ten fazla baraj inşa etti. Hatta bazı iddialara göre bu barajların bir kısmıyla İran, Ermenistan’ın elektrik ihtiyacını karşılıyor. Bununla yetinmeyen İran yönetimi, göle kıyısı olan Tebriz ve Urmiye şehirleri arasında gölü ikiye bölen bir köprü kurdu. Bu köprüyle birlikte göl kuzey ve güney olarak ikiye ayrıldı ve suyun doğal dolaşımı tamamen kesildi. Buna ek olarak göl çevresinde 22 binden fazla su kuyusu açıldı. Yani göl, planlı bir şekilde kurutuldu. İklim değişikliği ise sadece son darbeyi vurdu; sebep değil, sonuçtu.
Yapılan onca protesto ve verilen tekliflere rağmen İran Meclisi, Urmiye Gölü ile ilgili sunulan yasa tasarısını reddetti. Urmiye Gölü, İran’da sadece seçim dönemlerinde hatırlanan bir vaat olarak kaldı.
Peki, neden İran Urmiye Gölü’nü kurutmak istiyor? Çünkü gölün kıyısında bulunan şehirler, asimle olmayan Azerbaycan Türklerinin en yoğun yaşadığı yerlerdir. Buradaki Azerbaycan Türklerinin sayısı 15 milyona yakındır. Göl, dünyanın en büyük tuzlu göllerinden biri olduğu için, kurumasıyla ortaya çıkan tuz fırtınaları hem insanlar hem de bitkiler için yaşamı yok edecek derecede zararlıdır. Bu nedenle bölge halkı göçe zorlanmakta, böylece İran’ın iç kesimlerine yerleştirilerek Farslaştırılmak istenmektedir.
Son yıllarda başlayan tuz fırtınaları yüzünden 100’den fazla köy boşaltılmış durumda. Çok yakın gelecekte bu fırtınalar sadece İran’ı değil, Urmiye sınırındaki Türkiye’yi de tehdit edecek boyuta ulaşacak.
Urmiye Gölü’nün kurtarılması için düzenlenen protestolarda yüzlerce Türk tutuklandı, işkence gördü. Asırlardır Türklere ev sahipliği yapan, adeta bir ana kucağı olan bu göl can verdi. Onu diriltmek, kurtarmak isteyen Güney Azerbaycan Türklerinin feryatlarına ise ne yazık ki yalnızca İran rejimi değil, bütün Türk dünyası da sessiz kaldı.
Bu utanç hepimize yeter...