Malum olduğu üzere, cuma günü sabaha karşı İsrail, İran'a yönelik büyük bir saldırı başlattı. Saldırıda, İran Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Komutanı ve nükleer bilim uzmanlarının da aralarında bulunduğu üst düzey isimler, İsrail'in nokta atışlarıyla öldürüldü. Sadece bu da değil; İsrail aynı zamanda İran'ın önemli nükleer üretim merkezlerini, askeri altyapılarını ve petrol üretim tesislerini de hedef aldı.
Buna karşılık ise İran'ın klasikleşmiş "İsrail'i haritadan silme" sloganları ve "intikam bayrağı kaldırma" tiyatrosu sahneye kondu. Evet, doğrusunu söylemek gerekirse İran, tarihinde ilk defa bu sefer İsrail'e isabet (!) eden bazı atışlar yaptı. Fakat atılan taş kurbağayı ürküttü mü, onu söyleyemeyeceğim.
Normalde İran, İsrail'e yüzlerce balistik füze fırlattığını iddia etti. Oysa bir balistik füzenin isabet etmesi, bir mahalleyi yerle bir etmeye yeterlidir. Ancak fırlatılan bu füzelerin büyük kısmı askeri hedefleri değil, sivil noktaları vurdu. Bu yazı yazıldığı sırada 8 İsrailli sivilin öldüğü bildirildi. Bu kişilerin Siyonist rejimle bağlantılı olduğuna dair ise ne İsrail'den ne de İran'dan herhangi bir açıklama yapılmadı veya ben görmedim.
Yani İsrail senin en üst düzey askeri komutanlarını, bilim insanlarını, askeri tesislerini ve üretim merkezlerini nokta atışıyla yok edecek; sen ise Siyonist rejimi etkileyebilecek hiçbir karşılık veremeyeceksin.
Üstelik bu saldırıların, İsrail'den değil; Siyonist rejimin İran içinde kurduğu SİHA üslerinden düzenlendiğine dair ciddi iddialar var. Eğer bu iddialar doğruysa, İran zaten çoktan bitmiştir. İran'ın gücü sadece mazlum, silahsız ve zayıf sivillere yetiyor demektir.
İsrail'in çevresindeki İslam ülkelerinde yaşanan karışıklıklarda İran'ın dolaylı ya da doğrudan parmağı vardır. İsrail'in bölgede bu kadar rahat hareket edebilmesinin sebeplerinden biri de İran rejiminin İslam ülkelerinde çıkardığı fitne ve bozgunculukla milli birlikleri parçalamış olmasıdır. İsrail'in silahlanmasının ve büyümesinin bahanesi de yine İran rejimi olmuştur. Türk ve İslam dünyasının göbeğinde yer alan bu rejim, Müslümanlardan çok Siyonistlerin işine yarayarak İsrail'in önünü açmıştır.
Bu saldırıların zamanlaması da oldukça manidar. Gazze'deki soykırım nedeniyle İsrail'e karşı uluslararası baskılar artmışken, dünya genelinden insanlar Gazze'ye destek için yürüyüşler düzenlerken bu olayların patlak vermesi asla tesadüf değildir. Bu saldırılar, Siyonist rejim için adeta bir can simidi olmuştur.
Gelelim İsrail'in saldırılarından sonra bir anda hatırlanan Güney Azerbaycan ve Tebriz'e...
Yüzyıllardır Türk yurdu olan Tebriz, yaklaşık bir asırdır İran rejiminin baskısı altındadır. İran'da rejimler değişse de Güney Azerbaycan üzerindeki baskı ve asimilasyon politikaları hiçbir zaman değişmemiştir.
Zamanında biz bu gerçeği dile getirdiğimizde bizi ırkçılıkla ve İslam dünyasını bölmekle suçlayanlar, şimdi Güney Azerbaycan ve Tebriz sözünü dillerinden düşürmüyor. Hatta hadlerini aşarak bizim Güney Azerbaycan sevgimizi sorgulama cüretinde bulunuyorlar. Bizim Türklük ve İslam sevgimiz onlarınki gibi mevsimlik değildir, bu yüzden bizi kendileriyle karıştırıyorlar.
Elbette yalnızca Güney Azerbaycan değil, İran'daki tüm masum insanlar için de endişe duyuyoruz. Onların acısı, bizim de acımızdır. Ancak biz masum siviller için üzülüyoruz; yoksa İran Türklerine bir asırdır İsrail'den daha beter zulmeden İran rejiminin derdine biz düşecek değiliz.
Unutulmamalıdır ki, Karabağ'da Ermenileri, Suriye'de zalim Esad'ı, Doğu Türkistan'da katil Çin'i, Keşmir'de Hindistan'ı, Türkiye'de ise PKK'yı destekleyen yine bu İran rejimidir. Yani nerede bir Müslüman varsa, İran rejimi orada hep onun karşısındakini desteklemiştir. Hatta öldürülen komutanlar da yine Karabağ savaşı sırasında Azerbaycan'ı, Esad devrildikten sonra Suriye'de yeni Suriye Hükümetini parmak sallayarak tehdit edenlerdi.
Evet, katil Siyonist rejimin bu barbarca saldırılarına karşıyız. Ama İsrail rejiminin bu kadar güçlenmesine, İslam dünyasının zayıflamasına sebep olan İran molla rejimi için de üzülecek değiliz.
Bu saldırılar sonrası bazı sosyal medya hesaplarından yine klasik "İran'dan sonra sıra Türkiye'de" diyen paylaşımlar yapıldı. Yahu İran, Türkiye'nin bölünmesi için elinden geleni yaparken, PKK'ya ve diğer terör örgütlerine destek verirken neden "Türkiye'den sonra sıra bize gelir" demiyor? Ancak kendisine bir şey olunca hemen "Bizden sonra sıra sizde" diyerek elimizi kolumuzu bağlamaya çalışıyorlar.
Elbette büyük devletlerin bu bölgede çeşitli planları var. Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak. Mesele bu planların varlığı değil; mesele, bu planlara karşı bizim ne yapacağımızdır.
Eğer biz bu bölgede zayıf olsaydık, bölge üzerinde bir söz hakkımız olmasaydı, kimse İran'ı falan dinlemez, Allah korusun, bizi çoktan parçalamış olurlardı. Hâlâ da bunun için çalışanlar var. Bu nedenle bizim de çok daha ciddi bir şekilde çalışmamız gerekiyor.
İran rejiminin süresi dolmuştur. Bugün olmazsa yarın, bu rejim mutlaka çökecektir. Bizim yapmamız gereken şey, bu rejimin çöküşünü geciktirmek değil; çöküş sonrası bölgede oluşacak kaosu yönetmek ve bu süreci küresel güçlerin değil, Türk ve İslam dünyasının lehine çevirmektir.
Emin olun, bunu dünyada gerçekleştirebilecek en güçlü yapı Türkiye ve Azerbaycan ittifakıdır. Çünkü İran'ın nüfus bakımından en büyük etnik topluluğu Türklerdir. Bu Türklerin de çok büyük bir kısmı, gönülden Türkiye ve Azerbaycan'a bağlıdır.
Bu nedenle yapmamız gereken şey, bölgedeki Türk unsuru üzerine stratejik çalışmalar yapmak, onları geleceğe hazırlamaktır. Aksi takdirde, bizim kontrolümüzde olmayan bir bölge düzeni, maalesef karanlık ve kaotik bir geleceğe gebedir.
Emin olun, biz hazırlığımızı yapmazsak şu ya da bu şekilde bu ateş bize de sıçrar. Tedbirimizi şimdiden alalım ki, sonra çok geç kalıp da pişman olmayalım.