Dr. İrfan Paksoy

Tüm yazıları
...

MİLLÎ MÜCÂDELE’NİN İLK ZAFERİ: MARAŞ DESTANI

1962 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuş olan İrfan Paksoy, ilk ve orta eğitimini Kahramanmaraş’ta yapmış, lisans eğitimini Hava Harp Okulunda (Yeşilyurt-İstanbul) tamamlamış ve Eylül 1984 ayında da Hava Kuvvetlerinde subay olarak göreve ve meslekî yaşamına başlamıştır.

Meslek hayatı boyunca (1984-2015) değişik kademelerde görev yapmıştır. Bu çerçevede; Hava Kuvvetlerinin değişik birlik ve kurumlarında, Millî Savunma Bakanlığı Dış Tedarik Daire Başkanlığında, Genelkurmay Başkanlığında ve Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığında değişik kademelerde proje subayı, yönetici ve komutan olarak; Millî Güvenlik Akademisinde öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak, 1999-2002 döneminde de üç yıl süreyle Almanya’da Savunma Bakanlığı bağlısı kısa adı BWB olan Federal Savunma Teknolojisi ve Tedarik Dairesi nezdindeki Türk İrtibat Ofisinde Türk Silahlı Kuvvetlerini temsilen irtibat subayı olarak görev yapmıştır.

1991 yılında girdiği Hava Harp Akademisini (1) (Yenilevent-İstanbul) 1993 yılında tamamlamış (2) ve kurmay subay olmuş, 1998 yılında 69. dönem müdavimi olarak Silahlı Kuvvetler Akademisinde (3) (Yenilevent-İstanbul), Eylül 2011-Şubat 2012 döneminde de Millî Güvenlik Akademisinde (Ankara) eğitim görmüş, 2007-2009, 2011 -2013 dönemlerinde de Millî Güvenlik Akademisinde (4) öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapmıştır.

2003 yılında Erciyes Üniversitesi (Kayseri) Tarih Ana Bilim Dalı Türkiye Cumhuriyeti Bilim Dalında başladığı doktora eğitimini 2008 yılında tamamlamış “Tek Parti Dönemi Siyaset Kültürünün Sonrasına Etkileri” başlıklı tezi ile “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Doktoru” unvanını almıştır.

Yazar Eylül 2017 ayında Ankara Üniversitesi Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Bölümünde başladığı yüksek lisans eğitimini “1858 Arazi Kanunnâmesi Bağlamında Tanzimâttan Cumhuriyete Arazi Mülkiyet Sistemi” konulu çalışması ile 18 Ocak 2020 tarihinde tamamlamış olup Şubat 2020 ayından beri Ankara Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesinde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Yazarın 2018 yılında yayımlanmış “Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti”, 2020 yılında yayımlanmış “Bilgelik Okumaları” ve 2021 yılında yayımlanmış (müşterek bir çalışma olan) Enver Paşa (Hürriyet, Adalet, Müsâvât)” ve “Azerbaycan Aydınları” isimli araştırma-inceleme dalındaki eserleri ile yayımlanmış birçok makalesi bulunmakta olup değişik dergi ve yayın organlarında belirli aralıklarla da makâle yazmaktadır.

Yazar evli olup, iki evlat ve bir torun sahibidir.

 

DİPNOTLAR:

(1) Harp Akademileri bünyesinde verilmekte olan iki yıl süreli kurmaylık eğitimi YÖK ile Gnkur.Bşk.lığıjnda yapılan protokol gereği “Yönetim, Uluslararası İlişkiler, Kamu Yönetimi ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” bilim dallarında yüksek lisans eğitimine muadil kabul edilmiştir.

(2) Yazarın Hava Harp Akademisi eğitimi esnasında “TSK’da şeffaflık ilkesinin amaç, ilke ve esasları nasıl olmalıdır?” başlıklı tezi hazırlamıştır.

(3) Yazarın (uluslararası ilişkiler, küresel ve bölgesel ilişkiler ve güvenlik, bölgesel ve küresel ekonomi, kriz yönetimi, ulusal güvenlik ve strateji konularında disiplinlerarası bir eğitim niteliğinde olan) 4,5 ay süreli Silahlı Kuvvetler Akademisi eğitimi esnasında “Hava Kuvvetleri Komutanlığının 21’inci Yüzyılda Lojistik Yapılanması Nasıl Olmalıdır?” başlıklı bir tez hazırlanmıştır.

(4) Millî Güvenlik Akademisi eğitimi asker ve sivil orta ve üst düzey yöneticilere verilmekte olan ulusal ve NATO ittifakı ölçeğinde (stratejik seviyede) kriz yönetimi ve harp yönetimi konularında teorik ve uygulama düzeyinde bir eğitimi içeren; ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte politik, askerî, ekonomik ve sosyo-kültürel gelişmeler konusunda müdavimlerine vizyon kazandıran disiplinlerarası bir eğitimdir.

Dr. İrfan Paksoy

“Maraş bize mezar olmadan düşmana gülzâr olamaz.”
Zaferle taçlanan Şanlı Maraş direnişinin parolası

Giriş

28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun Sırbistan’a saldırmasıyla başlayan Orta Avrupa’daki iki ülke arasındaki bölgesel bir savaş, bu savaşın tarafı olan ülkelerin bağlı oldukları ittifaklar ve bağlantıları nedeniyle bir hafta zarfında Avrupa kıtası ölçeğinde, bir ay zarfında da küresel bir savaşa dönüşmüştür.  İnsanlık o zamana dek böylesine geniş kapsamlı ve şiddetli bir savaş görmemişti. Bu savaşın dışında kalması mümkün olmayan Osmanlı Devleti de Kasım 1918 ayı başında İttifak Devletleri (Almanya ve Avusturya-Macaristan) saflarında bu savaşa dâhil oldu. Dört yıl süren bu savaşta Osmanlı Devleti Çanakkale, Kafkas, Kanal, Filistin, Irak, İran, Trablusgarp, Hicaz-Yemen, Makedonya, Galiçya ve Romanya Cephelerinde savaşmıştır.

Osmanlı topraklarının İngiltere ve Fransa arasında paylaşılması

İtilaf Devletlerinin iki önemli ülkesi İngiltere ve Fransa arasında yürütülen müzakereler sonucu 16 Mayıs 1916 tarihinde Osmanlı Devleti’nin Asya’daki topraklarının bu iki ülke arasında paylaşılmasını mümkün kılan Sykes-Picot Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre;

- Erzurum, Van, Bitlis vilâyetleri ile Van’ın güneyinde Fırat Nehri ile Muş ve Siirt arasında kalan topraklar ve Trabzon’un batısında sonradan tespit edilecek bir noktaya kadar Karadeniz kıyıları Rusya’ya bırakılacak,

- Akka’dan kuzeye doğru Beyrut da dâhil olmak üzere tüm (Suriye) kıyı bölgesi, Akdeniz, Suriye Kıyıları, Kilikya Bölgesi, Adana, Sivas, Zara, Eğin, Harput, Maraş, Antep, Urfa, Diyarbakır ve Musul Fransa’ya,

- İngiltere’ye Hayfa ve Akka Limanları, Bağdat ile Basra ve Güney Irak İngiltere’ye bırakılacak,

- Fransa ile İngiltere’nin elde ettiği topraklarda Arap Devletleri Konfederasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap devleti kurulacak,

-  İskenderun serbest liman olacak,

- Filistin’de, kutsal yerleşim yeri olması nedeniyle, bir uluslararası yönetim kurulacaktır.

Bu antlaşmayla, Osmanlı Devleti’nden kopartılacak topraklarda ne şekilde ve hangi aktörler denetiminde nüfuz bölgeleri oluşturulacağı belirleniyordu. İngiltere ve Fransa aralarında imza ettikleri bu anlaşma ile Ortadoğu petrol havzalarını da kendi aralarında pay etmişlerdi. İngiltere, Basra Körfezi’nden Musul’a kadar uzanan petrol rezervlerine sahip işgâl sahasını Rus tehdidine karşı korumak için Fransızların Musul, Urfa, Antep, Maraş ve Çukurova ile Suriye’yi işgâlini uygun görmüştü. Evet… Bahse konu anlaşma gereği Maraş ve civarındaki Adana, Hatay, Gaziantep ve Urfa Fransızlara bırakılıyordu.

Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918)

1918 yılının sonbaharı başlarken Osmanlı Devleti’nin de üyesi olduğu İttifak Devletleri yenilgiyi kabul ederek peş peşe savaştan çekilmeye başladılar. Bu süreçte Osmanlı Devleti de Trakya, İstanbul ve Anadolu’nun işgâl edilme tehlikesi üzerine 30 Ekim 1918 tarihinde İtilaf Devletleri adına İngiltere ile imzaladığı Mondros Mütârekesi ile savaştan çekilmiştir. Mütâreke imzalandığında Osmanlı’nın Kilis ve Musul güneyindeki toprakları İngiltere tarafından işgâl edilmişti.

Mondros Mütârekesi her ne kadar iki taraf arasındaki silahlı çatışma hâlini sona erdiriyor ise de  Anlaşmanın 7. maddesi İtilaf Devletlerinin, Osmanlı ülkesinde güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir stratejik noktayı işgâl edebilmesine imkân vermesi nedeniyle Mütâreke sonrasında İtilaf kuvvetlerinin askerî operasyonlarını ve Osmanlı ülkesini yer yer işgâl edebilmelerini mümkün kılmaktaydı.  Nitekim Mütâreke’den hemen sonra ülke giderek artan bir şekilde yer yer işgâl edilmeye başlandı.

Maraş’ın İngilizler tarafından işgâli

Sykes-Picot Antlaşmasına göre Musul her ne kadar Fransa’ya bırakılmış ise de burasının bir petrol havzası olması nedeniyle İngiltere, Mütâreke’nin hemen ardından Musul ve havâlisini işgâl etmiş, Fransa’nın Suriye ve Lübnan’a yerleşmesinin ardından petrol bölgelerinin güvenliğini sağlamak amacıyla yine bahse konu anlaşmaya aykırı olarak Maraş, Antep ve Urfa bölgesini işgâle yönelmiştir. Bu çerçevede İngiltere, Mütâreke’nin 7. maddesine dayanarak 22 Şubat 1919 tarihinde bir alaylık askerî kuvvetle Maraş’ı işgâl etmiştir.  İngilizlerin Maraş’ı işgâl altında bulunduğu dönemde gerek bu işgâlin geçici olduğunun bildirilmesi, gerekse de halkın millî ve manevî hassasiyetlerine uygun davranılması sonucu büyük çaplı olaylar olmamıştır.

Şehirdeki Ermeniler, İngiliz işgâl kuvvetlerinden gerekli desteği bulamamış olmalarından dolayı duydukları hoşnutsuzluğu süre sonra başta kentin Ermeni eşrafından ve 1914 Mebûsan Meclisi mebuslarından Agop Hırlakyan olmak üzere Ermenilerin ileri gelenleri İtilaf Kuvvetleri Doğu Akdeniz Komutanlığı nezdinde bulundukları yazılı şikâyetler zamanla İstanbul’daki İşgâl Kuvvetleri Komutanlığına ulaşmaya başlamıştır.

Maraş’taki Ermenilerin, işgâl kuvvetleri komutanından duydukları rahatsızlığı bildiren telgraflar, İstanbul’a ulaştığı dönemlerde Musul ve Suriye konusunda İngiltere ve Fransa arasında da çıkar çatışmaları yaşanıyor, Fransa, İngiltere’nin Sykes-Picot Anlaşmasına uygun davranmasını isterken İngiltere ise buna yanaşmıyordu.  Sonuçta, Maraş’taki İngiliz İşgâl Kuvvetleri, sekiz aylık işgâl süresince Ermenilerin tüm kışkırtmalarına rağmen Türk halkıyla karşı karşıya gelmemeye dikkat ettiler.

Suriye İtilafnâmesi (Anlaşması) ve İngiltere’nin Maraş’tan çekilmesi

İngiltere’nin Sykes-Picot Antlaşmasına uymamasını Müttefik Devletler nezdinde protesto eden ve işgâl bölgelerinin paylaşımı konusunda ABD’nin arabuluculuk yapmasını isteyen Fransa’nın diplomatik hamleleri tam manasıyla olmasa da sonunda sonuç vermiş, iki devlet arasında 15 Eylül 1919 tarihinde imzalanan Suriye Antlaşmasına göre Musul dâhil Irak ve Ürdün ile Filistin toprakları İngiltere’de kalacak, Fransa ise Çukurova, Suriye, Lübnan ve İngilizler tarafından işgâl edilmiş durumda olan Maraş, Antep ve Urfa bölgelerini alacaktı. Bu antlaşmaya göre İngiltere 1 Kasım 1919 tarihine kadar Maraş’tan çekilecek ve yerine de Fransız birlikleri gelecekti.

Maraş’ın yeni işgâlcileri: Fransızlar

Fransa ve İngiltere arasında imzalanan Suriye Antlaşması’nın hükümlerine uygun olarak Fransız kuvvetleri 29 Ekim 1919 günü Antep’e girdiler.  Fransızlar, Antep’i işgâl ettikten hemen sonra Maraş’ın işgâline giriştiler. Fransız işgâl kuvvetleri, 30 Ekim 1919 günü ikindi vaktine doğru Şeyh Adil Mezarlığı tarafından şehre girmeye başladı. Yol boyunca dizilmiş olan Ermeniler, kente girmekte olan Fransız işgâl kuvvetlerini coşkuyla karşıladılar.  Ertesi gün İngiliz kuvvetleri şehri terk ederken onların yerine Fransız kuvvetleri de işgâl gücü olarak aynı gün Maraş’ın yönetimini devraldılar.

Şerefli bir duruş: Abdal Halil Ağa Olayı

Fransız işgâl kuvvetinin Maraş’a yönetimi almaya gelmesinden kısa bir süre kentteki Ermeni ileri gelenleri Agop Hırlakyan’ın evinde toplanarak Fransız askerî birliğinin coşkuyla karşılanması için değişik kararlar aldılar. Agop Hırlakyan da bu coşkulu karşılama faaliyetlerine davullar ve zurnaların da eşlik ederek Fransız kuvvetlerini bir bayram havasında karşılamanın doğru olacağını belirtir. Bu görüş diğer Ermeni eşraf tarafından da uygun görülür. Bunun ardından Agop Hırlakyan, oğlu Setrek’i, kentteki Abdallar Aşireti Reisi Halil Ağa’ya gönderir. Setrek, babası ve diğer Ermeni eşrafın düşüncelerini Abdal Halil Ağa’ya iletir, getirdiği kayda değer miktardaki parayı Abdal Halil Ağa’ya uzatıp ondan ertesi gün Fransızların şehre gireceğinden bahisle aşiretindeki tüm davulcuları ve zurnacıları toplayarak karşılamada olmasını ister, gelecek tüm davulcu ve zurnacılara da istedikleri parayı vereceklerini de sözlerine ekler.

Her ne kadar kendisi ve aşireti ciddî bir maddî zorluk içinde olsa rağmen da vatansever bir insan olan Abdal Halil Ağa en küçük bir tereddüt gösteremeden Setrek’in bu cömert teklifine karşı kararlı bir sesle “Agop Ağa’ya söyle! Göndereceğim davulların kasnağını altınla dolduracak olsanız bile yine de bir tek davul, bir tek zurna göndermem. Bu bir din bâsidir (bahsidir), din gardaşlarımın bağrına çomağımı vuramam!” diyerek kesin bir dille reddeder. Kentte kısa sürede yayılan bu haber hem zor günler geçirmekte olan Maraş halkı nezdinde büyük bir moral oldu hem de Abdal Halil Ağa bu şerefli cevabıyla tarihe geçer.

Maraş’ta şanlı direnişin ilk kıvılcımı: Sütçü İmam Olayı

Kentin Türk sâkinleri, Fransızların gelişinden cesâret alarak pervâsızlaşan Ermenileri, uzaktan ve sessizce izliyordu. Fransız işgâl kuvveti komutanı şehre gelir gelmez hemen şehrin eşrafını çağırtıp onlara ağır hakaretler etmiş ve tehditler savurmuştu. Fransız komutanın tavrı Türkleri rahatsız ederken Ermenileri de ziyâdesiyle memnun etmişti. Fransız komutandan destek alan Ermeniler, sokaklarda taşkınlıklara başladılar. Fransızların şehre gelişlerinin ertesi günü yani 31 Ekim 1919 Cuma günü gruplar halinde sokaklara dağılmış olan sarhoş Ermeni lejyonerleri yolda rastladıkları halka genç-yaşlı demeden, kadın erkek ayrımı yapmaksızın hakâretler etmeye başladılar.

Aynı gün bir grup Fransız askeri kıyafeti giymiş Ermeni lejyoneri de esnafa hakâretler savurarak Uzunoluk Caddesi’ne sapar. Caddede bir süre yürüdükten sonra Uzunoluk Hamamı’ndan çıkmakta olan kadınları görünce bu kadınlara saldırırlar ve kadınların peçelerine el uzatırlar. Kadınların feryadı üzerine az ileride Kel Hacı’nın kahvehânesinin önündeki Türk gençlerinden biri olan ve savaş bittikten sonra evine dönmüş olan Çakmakçı Sait isimli eski bir jandarma askeri duruma müdâhale etmek için hemen olay yerine seyirtir. Çakmakçı Sait’in üzerlerine geldiğini gören işgâl askerleri, onu vurarak şehit ederler, Gaffar Kabuloğlu Osman adındaki bir başka Maraşlıyı da yaralarlar. Bu elim hâdiseyi az ötedeki dükkanından gören Sütçü İmam çekmecesinde sakladığı tabancasını alıp olay yerine gelir, işgâlci askerlere ateş eder, onlardan birini öldürür, diğerini yaralar, mağdur bayanları kurtarır, şehit edilen Çakmakçı Sait’in de intikamını alır. Bu kurşunlar Maraş’taki şanlı direnişin ilk kıvılcımı olduğu gibi, Sütçü İmam da şerefle tarihe kayıt düşer. Olaydan sonra etraftaki esnafın ve ahâlinin yönlendirmesiyle şehri terk eden Sütçü İmam, Bertiz’e gider, sonraki günlerde de Bertiz çetesine dâhil olup Maraş’ın kurtuluşu için savaşmaya devam eder.

Şerefli bir kıyam: Bayrak Olayı

Sütçü İmam Olayı’ndan sonra Fransızların desteğini alan Ermeniler silahlanmaya başlar. Zeytun, Fırnız gibi kent civarındaki Ermeni nüfusun yoğun olduğu bölgelerden şehre gelen Ermeni çeteler, şehrin dış kesimlerindeki halka saldırmaya, geceleri de sokaklarda Türklere ateş etmeye başlar. Çok geçmeden şehir içerisinde asâyiş tamamen bozulur.  Bunun üzerine Fransızların Adana Askerî Valisi tarafından Maraş’ta asâyişi sağlaması için Osmaniye Askerî Valisi Yüzbaşı Andre Maraş’a gönderilir.

Yüzbaşı Andre 26 Kasım 1919 günü yanında Osmaniye’den bazı misafirler ve az sayıdaki askerle Maraş’a ulaşır. Bir gün sonra Ermeniler, Adana Askerî Valisi Bremond ve Yüzbaşı Andre’nin şerefine, 27 Kasım 1919 Perşembe akşamı, Agop Hırklakyan’ın konağında bir balo tertip ettiler. Yüzbaşı Andre, çok sayıda misafirin katıldığı baloda Hırklayan’ın torunları Helena ve Victor ile tanışır. Oldukça güzel olan Helena’yı dansa davet ederse de Helena tarafından bu teklif “Sizinle dans etmemekten dolayı beni mazur görünüz, üzgünüm. Çünkü kendimi hâlâ esâret ve zillet içerisinde bir bayan olarak görüyorum. Kalesinde Türk bayrağı dalgalanan bir ülkede Fransızların ya da Ermenilerin hâkim olduğuna inanmıyorum. Bu nedenle sizinle dans edemem.” denilerek net bir şekilde reddedilir. Yüzbaşı bu cevap karşısında uğradığı şaşkınlığı üzerinden atar atmaz   yakındaki adamlarına hemen kaledeki Türk Bayrağı’nın indirilmesi ve yerine de Fransız bayrağının çekilmesini emreder. Bu emir kısa sürede yerine getirilir. Ermeniler ve Fransızlar da coşku içerisinde balodaki eğlencelerini sürdürürler.

28 Kasım Cuma sabahı kalede Türk Bayrağının yerinde Fransız bayrağının dalgalandığını gören Avukat Mehmet Ali Kısakürek “Âlemi İslam’a Hitap” başlıklı yazısını duyuruyu kaleme alır. Yazdığı duyuruyu da oğlu Şahap’a vererek Ulucami’de ve çarşı içerisindeki camilerde cemaatin görebileceği yerlere asmasını söyler. Şahap babasının bu isteğini yerine getirir. Maraş halkı, gün ışıyıp dükkanlarını açmak için çarşıya gelmeye başladıklarında duyuruda yazılı olanları okurlar. Cuma vaktine doğru halk akın akın Ulu Cami önünde toplanıp infial içinde beklemeye başlar. Cuma namazı vakti girince cemaat caminin bahçesine taşmış durumdayken hutbeyi okumak için minbere çıkan Rıdvan Hoca; “Müslümanlar! Bir beldede Cuma namazı kılmak için o beldenin hür olması gerekir. Eğer beldede hürriyet yoksa, orada İslam sancağı dalgalanmıyorsa, namaz kılmak caiz değildir.” der. Rıdvan Hoca’nın bu sözleri üzerine halk, orada bulunan Şeyh Ali Sezai Efendi’den bu hususta bir fetva ister. Ali Sezai Efendi de Rıdvan Hoca’yı teyid edince infial içindeki cemaatten biri minberin kenarındaki sancağı alıp “Edeler! Bayrağımızı yerine koymak için kaleye hücum!” diye bağırır.  Maraş halkı, Ulu Cami’den aldığı bayrağı kaleye dikmek için kaleye doğru adeta sel gibi akar. Kaledeki işgal kuvveti askerlerini tesirsiz hâle getirip Fransız bayrağını indiren halk, indirildikten sonra bir köşeye atılmış hâlde bulduğu Türk bayrağını tekrar göndere çeker. Bayrağın altında Cuma namazını kılan Maraşlılar, kaleden sonra topluca hükûmet binasına giderek Fransız işgâl kuvvetleri komutanı Yüzbaşı Andre’yi protesto ederler.

Bayrak Olayı, basın yoluyla kısa sürede Anadolu’da ve tüm Avrupa ‘da duyulur. Fransızların bir avuç silahsız sivil halka karşı başarısız olduğu haberi Fransızların tüm dünyada prestijini sarsar. Maraş halkının bu hareketinin diğer sömürgelere örnek olacağını düşünen ve bundan rahatsız olan Fransızların Doğu Akdeniz İşgâl Kuvvetleri General Gouraud (Guro), Maraş’ın artık bir mesele olmaktan çıkmasını ister. Bayrak Olayı’ndan hemen sonra Yüzbaşı Andre, Maraş’tan alınır ve yerine 1.500 kişilik bir takviye kuvvetle bir Türk düşmanı olan General Querette (Keret) görevlendirilir.

Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulması ve ilk çatışmalar

Bayrak Olayı, Maraş’ta bardağı taşıran son damla olmuştu. Maraş halkı artık geri dönüşün olmadığını anlıyordu. Fransızların bu olaydan sonra daha fazla kuvvetle kendilerini sindirmek için harekete geçeceğini bilen Maraş’ın halkı kurtuluş çareleri aramaya başlar. Kısa sürede Kayabaşı ve Şekerli Mahâllelerinde kurulan direniş teşkilatları, birbirlerinden haberdar olunca Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla tek bir çatı altında birleşirler. Başkanlığına ise Başkomiser Arslan (Toğuzata) Bey seçilir. Aslan Bey’in askerî liderliğinde, Şeyh Ali Sezai Efendi’nin önderliğinde kurulan teşkilat kısa süre içerisinde Maraş’ın hemen her mahâllesinde örgütlenir, Pazarcık ve Elbistan’daki Müdafaa-i Hukuk teşkilatları ile iletişime geçildikten sonra durum, faaliyetlerini Sivas’ta sürdürmekte olan Mustafa Kemâl Paşa başkanlığındaki Temsil Heyeti’ne bildirilir.

Fransızlar, General Keret’in şehre gelmesinin ardından yanlarında getirdikleri silahları ve cephâneleri Ermenilere dağıtmaya başlarlar. Maraş’taki silah ve cephâne eksikliğini Antep’teki ve Adana’daki üstlerine rapor eden General Keret, asker, silah ve cephâne yardımı ister. Beyrut’taki General Dufieux, Binbaşı Roze de Ordens komutasındaki birlikle talep edilen yardımların Antep yoluyla Maraş’a sevk edilmesi emrini verir. Takviye ve yardım birliğinin yola çıkmasının ardından 21 Aralık 1919’dan itibaren fasılalar hâlinde Fransız Kuvvetleri ile Türk çeteleri arasında ilk çatışmalar başlar. Antep yolu üzerindeki Kuvay-ı Milliye birlikleri Gavur Boğazı denilen mıntıkadan itibaren Karabıyıklı, Araplar Köyü ve Harabeler mevkiinde Fransız yardım birliklerine saldırılar düzenler. Çıkan çatışmalarda Kılıç Ali, Paşa Yakup Hamdi Bey liderliğindeki Pazarcık çeteleri ile Karayılan Çetesi Fransızlara büyük kayıplar verdirdiler.

İslahiye, Kömürler, Belpınar üzerinden Maraş’a yardım getirmek için hareket eden General Dufieux, Binbaşı Corneloup’a Türk çetelerini bulup yok etme emrini verir. 2 Ocak 1920 tarihinden itibaren İslahiye üzerinden hareket eden Fransız kuvvetleri önce Sarılar mevkiinde, Bababurun Kalesi önünde sonra Kılılı ve Eloğlu köylerinde Türk çetelerinin saldırılarına uğrar. Bu mıntıkada sorumlu kılınan ve civardaki köylerden gelen Türk çeteler, yardıma gelen Fransız birliklerine büyük kayıplar verdirirler. Bu çatışmalarda büyük yararlılık gösteren çetelerden birine komuta eden Muallim Hayrullah çatışmalarda yaralanması sonrasında tedavi edilse de kurtulamaz ve şehit olur. 3-10 Ocak 1920 tarihleri arasında Türkoğlu bölgesinde yapılan çatışmalarda Fransızlar Ceceli, Eloğlu ve Kılılı köylerini yakıp birçok masum sivil insanı katlettikten sonra Türk çeteleri karşısında 60 ölü vererek zor da olsa Maraş’a ulaştılar. Bu olaylardan sonra artık Türk çeteleri ile Fransızlar ve onların işbirlikçisi durumundaki Ermeniler ile şehir merkezinde çatışmalar kaçınılmaz hâle geldi.

İmanın imkânı yenmesi: 22 gün 22 gece savaş ve zafer

General Keret, 21 Ocak 1920 Çarşamba günü Pazarcık ve Türkoğlu taraflarında yaşanan çatışmaları konuşma bahânesiyle Maraş’ın mülkî amirlerini ve ileri gelenlerini karargâhına çağırır.  Toplantıya gelenlere ağır hakâretler ve tehditlerde bulunduktan sonra gelenlerden bazılarını gözaltına alıp bazılarını da serbest bırakır. Bunun üzerine halk da silahlarına sarılır. Maraş Kuvay-ı Milliye birlikleri başkanı Arslan Bey bu durum üzerine karargâhı olan Sarıkatipzâde Mehmet Efendi’nin evinden “Arkadaşlar Allah’ın inayeti, Peygamber’in ruhâniyeti, din kardeşlerimizin fedâkârlığı ile her şey göze alınmıştır. Tek kişi kalana kadar vuruşacağız. Haydin! Gayret bizden, tevfik (yardım-başarı) Allah’tan.” şeklindeki meşhur bildirisini yayımlayarak halkı Fransızlara karşı direnişe çağırır; emrindeki çetelere de çatışmaların başladığını ilan eder. Böylece Maraş’ta 22 gün 22 gece sürecek bir istiklâl mücâdelesi ve şanlı kıyam başlar.

Maraş istiklâl mücâdelesinde İbrahim Evliya Efendi’nin ve çetesinin cesareti ve kahramanlığı dillerde destan olur. Ancak Taşhan’a düzenlenen ve başarıyla sonuçlanan harekâtta şehit düşer. Onun gibi gibi Mıllış Nuri, Çuhadar Ali, Medineoğlu Abdullah Çavuş, Berber Ali, Göllülü Yusuf Çavuş ve Dr. Mustafa gibi yüzlerce Maraşlı vatanları için şehit olurlar. Şeyh Ali Sezai Efendi, Kılıç Ali, Abdal Halil Ağa gibi yüzlerce, binlerce kahraman vatan evladı da vatanları için canla başla mücâdele ettiler. Şehirde direniş çok şiddetli bir şekilde devam eder. Cephe gerisindeki üç-dört yaşlarındaki sabi çocuklar da “Elif, be, te, düşman yere bata” diyerek manevî desteklerini dualarıyla Allah’a ilettiler.

Açlık, soğuk ve diğer nice zorluklara rağmen yiğit Maraşlılar istiklâl mücâdelesini sebatla ve şecaatle sürdürdüler. İstiklâl uğruna Senem Ayşe gibi kendi evinin yakınındaki düşman cephâneliğini yok etmek için meskenini yakmaktan da çekinmediler, canlarını fedâ etmekten de. Maraş’ı işgâlcilere dar ettiler. “Maraş Bize Mezar Olmadan Düşman Gülzar Olmaz!” diyerek sürdürdükleri şanlı direniş ve istiklâl mücâdelesini 10-11 Şubat 1920 gecesi zaferle taçlandırdı.

Elindeki tüm üstün imkânlara rağmen Türkleri yenemeyeceğini anlayan Fransız İşgâl Kuvvetleri Komutanı General Keret 10-11 Şubat gecesi, sahte bir taarruz planı hazırladıktan sonra yenilgiyi kabul etti ve çekilme kararı aldı. Keret, gece çekiliş sırasında da ses çıkarmaması için atların ayaklarına keçe bağlanılması emrini verdi. 10-11 Şubat gecesi Şubat saat 03.30 sıralarında askerlerinin bir bölümünü şehirde bırakan General Keret yanına aldığı 2.000 kişilik Ermeni grubuyla birlikte şehirden ayrıldı.

Fransız askerlerinin Kışlayı ateşe verdikleri haberini alan Arslan Bey, Maraş’ın düşman işgâlinden kurtulduğunu anladı. İmanın verdiği sebat ve şecaat imkânı yenmişti.  11 Şubat 1920 sabahında Maraş’ta Türk milleti büyük bir zafer kazandı. Arslan Bey’in emri ile geride kalan Fransız askerlerine ve Ermenilere iyi davranıldı. Maraş’taki çarpışmalarda şehrin yarısı yanmış, üçte biri de top mermileri ile tahrip edilmişti. En büyük on mahâlle tamamen yıkılmış, 8 cami, 10 kilise, 15 okul ve Maraş Kışlası yakılmıştı

Temsil Heyeti üyeleri ile birlikte kısa bir süre önce Ankara’ya gelmiş olan Mustafa Kemâl Paşa, Maraş’taki şanlı direnişin zaferle taçlanması üzerine Temsil Heyeti adına Maraş’a şu telgrafı gönderir: “Düşmanın taarruzuna karşı kahramanca silaha sarılan Maraşlı kardeşlerimiz yirmi güne yaklaşan bir zamandan beri kan ve ateşler içerisinde istilacı Fransızlara ve onların silahlandırdığı hunhar Ermenilere karşı savaşmakta idiler. 10-11 Şubat 1920 gecesi düşmanı İslahiye istikâmetinde kaçmaya mecbur ederek, millî varlıklarını kazanmayı başarmışlardır.”

Maraş halkı karda, tipide açlık ve yokluğa rağmen devrin en iyi silah ve cephanesiyle donanmış Fransız kuvvetlerine karşı büyük bir zafer kazanmıştı.  Henüz beş ay önce Sivas Kongresi yapılmış, bir buçuk ay önce Mustafa Kemâl Paşa başkanlığındaki Heyet-i Temsiliye Ankara’ya gelmiş, Şanlı Millî Millî Mücadele’nin merkezi olacak Ankara’daki Gazi Meclis ise daha açılmamıştı bile.

1919 Eylülünün ikinci haftasında vatanın istiklâli ve işgâlci güçlerin ülkeden kovulması için “ya istiklâl ya ölüm” parolası ile alınan silahlı mücadele kararı ve istiklâl mücadelesinin  ilk zaferi olan Maraş’taki kahramanlık destanı, işgâl altındaki diğer şehirlere de örnek oldu; Maraş’ın yiğit evlatları şehirlerini düşman işgâlinden kurtardıktan sonra Antep’in kurtuluşu için yardıma koştular; Antep’in kurtuluşundan sonra Osmaniye’ye yardım ettiler; Sakarya Muharebesinde Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’nın komutasında yiğitçe çarpıştılar; Yunan kuvvetlerini Sakarya nehrinin batısına atarak bu şerefte hissedar oldular, hayırla anıldılar ve evlatlarına da şerefli bir miras bıraktılar.

İstiklâl madalyası ve kahraman unvanı

TBMM, 1925 yılında Maraş Belediyesi’ne gönderdiği bir yazı ile kurtuluş mücâdelesine katılanların isimlerini istemesi üzerine Maraş Belediye Başkanı, şehrin ileri gelenleri ile yaptığı toplantıda, “Maraş’ın kurtuluşunda tüm Maraşlılar savaşmıştır! Maraş’ın her ferdi kahramandır!” cevabının verilmesi kararlaştırıldı. Bunun üzerine TBMM, 5 Nisan 1925 tarihinde Maraş’a kırmızı kurdelalı İstiklâl Madalyası tevcih etmiştir. Maraş’ın kahramanlık destanı bu kadarla da kalmamış, TBMM tarafından 7 Şubat 1973 tarihinde kendisine “Kahraman” unvanı verilmiştir.

Sonuç

Maraş istiklâl destanınının 102. yılında Senem Ayşe, Naciye Nine, Senem Ayşe’nin kocası Haveydi Aşiretinden Ramazan Ağa,  Abdal Halil Ağa, Ali Hafızoğlu Mehmet (Ünal) Pehlivan, Arslan Toğuzata, Aşıklıoğlu Hüseyin, Ata Bey, Bahçeci Ali Çavuş (Kurtul), Abdullah Bayazıt Bey, Bayazıtoğlu Muharrem, Zafer Bayazıt, Buharizâde Abdülhakim Efendi, Ciğercizâde İbrahim Efendi, Çuhadar Ali, Dayızâde Emin Efendi, Dedezâde Mehmet Hilmi Efendi, Doktor Mustafa, Ahmet Duran Etli, Eczacı Lütfi Köker, Fatmalıoğlu Derviş, Yusuf Çavuş Göllülü, Hâfız Ali Efendi, Hürü Ana, Kanadıkırıkzâde Ahmet Efendi, Hüsameddin Karadağ, Karakızoğlu Zeki, Karamanlı Fakısı, Hacı Hasan Efendi, Kılıç Ali, Mehmet Ali Kısakürek, Şahap Kısakürek, Kodazzâde Ahmet Efendi, Mustafa Kuşçu, Namık Ahmetoğlu, Mıllış Nuri, Muallim Hayrullah, Muhittin Karakız, Mümtaz Eren, Onbaşı Osman, Pişkinzâde Ali Rıza, Hasan Rafet Efendi, Rızvan Hınaz, Rıdvan Efendi, Sait Yalçın, Şehit Evliya, Abdülhamid Saydam, Sandalzâde Osman Efendi, Sütçü İmam, Şekerci Ökkeş, Ali Sezai Efendi, Vezir Fakı, Çerkez Yahya Efendi, Paşo Yakup Bey, Yörük Salim, Yüzbaşı Çerkez Mahmut ve Zülkadiroğlu Süleyman Bey’in manevî şahıslarında bu destanda malı, teri, kanı ve canı olan cümle şehit ve gazileri şükran ve rahmetle anarım.

 

KAYNAKLAR

---; 12 Şubat Kahramanmaraş’ın Kurtuluşu: Bir kahramanın hikayesi, Hürriyet, 12.02.2021,

---; Kahramanmaraş’ın Kurtuluş Mücadelesi,16.05.2011, http://www.kahramanmarasbarosu.org.tr/Detay. aspx?ID= 8463.

---; “Maraş Bize Mezar Olmadan, Düşmana Gülizar Olamaz”, Maraş Pusula, 11.02.2017, https://www.maraspusula.com/maras-bize-mezar-olmadan-dusmana-gulizar-olamaz

---; Milli Mücadele, https://kahramanmaras.bel.tr/kahramanmaras/milli-mucadele, Erişim Tarihi: 25.12.2021.

---; Türk İstiklâl Harbi, Cilt 4, Güney Cephesi, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayını, Gnkur.Bsmv. Ankara 2009.

Akbıyık, Yaşar; Millî Mücadele’de Güney Cephesi Maraş, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1999.

Arvas, Ahmet Sırrı; “Kana susayan komutan General Queret”, https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/ ahmet-sirri-arvas/232879.aspx , Erişim Tarihi: 25.12.2021.

Eyicil, Ahmet; Millî Mücadelede Maraş,  https://docplayer.biz.tr/13217991-Milli-mucadele-de-maras-prof-dr-ahmet-eycil.html, Erişim Tarihi: 26.12.2021.

Güllü, Ramazan Erhan; “Millî Mücadele’de Güney Cephesinde Kılıç Ali Bey’in Faaliyetleri”, file:///C:/ Users/ Use/ Downloads/Milli_Mucadelede_Guney_Cephesinde_Kilic_Ali_Beyi.pdf, Erişim Tarihi: 25.12.2021.

Günay, Nejla; “Milli Mücadelenin İlk Zaferi: Maraş Millî Mücadelesi ve Maraş’ın Kahramanlığı”, Türkiyat Mecmuası, Cilt 29, ‘Milli Mücadele’ Özel Sayısı, 2019

Güneçıkan, Ahmet; “Maraş’ta Millî Mücadeleye Katılmayan Tek Fert Bile Yoktur”, Kahramanmaraş Manşet, 05.04. 2019, https://www.marasmanset.com/guncel/marasta-milli-mucadeleye-katilmayan-tek-fert-bile-yoktur-h24874.html

Kanadıkırık, İbrahim; “Şehit Evliya Efendi Destanı”, Kahramanmaraş Manşet, 13.02.2009, https://www. marasmanset.com/ kultur-sanat/sehid-evliya-efendi-destani-h23831.html.

 Kılınç, Mustafa; “Milli Mücadelede Maraş’ta Siyasî ve Sosyal Gelişmeler ve Millî Mücadelede Maraş Şehitleri”, Asya Minor Studies – International Journal of Social Sciences, Cilt: 6, Sayı: 12, Temmuz 2018.

Metintaş, Mustafa Yahya; “Suriye Coğrafyasında 1919 - 1921 Döneminde Siyasal ve Sosyal Olaylar Ve Türkiye - Fransa İlişkileri”, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, https:// dergipark.org. tr/tr/download/article-file/744686, Erişim Tarihi: 25.12.2021.

Paksoy, İrfan; Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2018.

Yakar, Serdar; Maraş Milli Mücadelesinde Arslan Bey, Öncü Basımevi, Ankara 2014.