Dr. İrfan Paksoy

Tüm yazıları
...

Müttefik Kuvvetlerin Politik Ve Askeri Gereklilikleri Bağlamında 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Harekâtı

1962 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuş olan İrfan Paksoy, ilk ve orta eğitimini Kahramanmaraş’ta yapmış, lisans eğitimini Hava Harp Okulunda (Yeşilyurt-İstanbul) tamamlamış ve Eylül 1984 ayında da Hava Kuvvetlerinde subay olarak göreve ve meslekî yaşamına başlamıştır.

Meslek hayatı boyunca (1984-2015) değişik kademelerde görev yapmıştır. Bu çerçevede; Hava Kuvvetlerinin değişik birlik ve kurumlarında, Millî Savunma Bakanlığı Dış Tedarik Daire Başkanlığında, Genelkurmay Başkanlığında ve Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığında değişik kademelerde proje subayı, yönetici ve komutan olarak; Millî Güvenlik Akademisinde öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak, 1999-2002 döneminde de üç yıl süreyle Almanya’da Savunma Bakanlığı bağlısı kısa adı BWB olan Federal Savunma Teknolojisi ve Tedarik Dairesi nezdindeki Türk İrtibat Ofisinde Türk Silahlı Kuvvetlerini temsilen irtibat subayı olarak görev yapmıştır.

1991 yılında girdiği Hava Harp Akademisini (1) (Yenilevent-İstanbul) 1993 yılında tamamlamış (2) ve kurmay subay olmuş, 1998 yılında 69. dönem müdavimi olarak Silahlı Kuvvetler Akademisinde (3) (Yenilevent-İstanbul), Eylül 2011-Şubat 2012 döneminde de Millî Güvenlik Akademisinde (Ankara) eğitim görmüş, 2007-2009, 2011 -2013 dönemlerinde de Millî Güvenlik Akademisinde (4) öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapmıştır.

2003 yılında Erciyes Üniversitesi (Kayseri) Tarih Ana Bilim Dalı Türkiye Cumhuriyeti Bilim Dalında başladığı doktora eğitimini 2008 yılında tamamlamış “Tek Parti Dönemi Siyaset Kültürünün Sonrasına Etkileri” başlıklı tezi ile “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Doktoru” unvanını almıştır.

Yazar Eylül 2017 ayında Ankara Üniversitesi Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Bölümünde başladığı yüksek lisans eğitimini “1858 Arazi Kanunnâmesi Bağlamında Tanzimâttan Cumhuriyete Arazi Mülkiyet Sistemi” konulu çalışması ile 18 Ocak 2020 tarihinde tamamlamış olup Şubat 2020 ayından beri Ankara Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesinde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Yazarın 2018 yılında yayımlanmış “Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti”, 2020 yılında yayımlanmış “Bilgelik Okumaları” ve 2021 yılında yayımlanmış (müşterek bir çalışma olan) Enver Paşa (Hürriyet, Adalet, Müsâvât)” ve “Azerbaycan Aydınları” isimli araştırma-inceleme dalındaki eserleri ile yayımlanmış birçok makalesi bulunmakta olup değişik dergi ve yayın organlarında belirli aralıklarla da makâle yazmaktadır.

Yazar evli olup, iki evlat ve bir torun sahibidir.

 

DİPNOTLAR:

(1) Harp Akademileri bünyesinde verilmekte olan iki yıl süreli kurmaylık eğitimi YÖK ile Gnkur.Bşk.lığıjnda yapılan protokol gereği “Yönetim, Uluslararası İlişkiler, Kamu Yönetimi ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” bilim dallarında yüksek lisans eğitimine muadil kabul edilmiştir.

(2) Yazarın Hava Harp Akademisi eğitimi esnasında “TSK’da şeffaflık ilkesinin amaç, ilke ve esasları nasıl olmalıdır?” başlıklı tezi hazırlamıştır.

(3) Yazarın (uluslararası ilişkiler, küresel ve bölgesel ilişkiler ve güvenlik, bölgesel ve küresel ekonomi, kriz yönetimi, ulusal güvenlik ve strateji konularında disiplinlerarası bir eğitim niteliğinde olan) 4,5 ay süreli Silahlı Kuvvetler Akademisi eğitimi esnasında “Hava Kuvvetleri Komutanlığının 21’inci Yüzyılda Lojistik Yapılanması Nasıl Olmalıdır?” başlıklı bir tez hazırlanmıştır.

(4) Millî Güvenlik Akademisi eğitimi asker ve sivil orta ve üst düzey yöneticilere verilmekte olan ulusal ve NATO ittifakı ölçeğinde (stratejik seviyede) kriz yönetimi ve harp yönetimi konularında teorik ve uygulama düzeyinde bir eğitimi içeren; ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte politik, askerî, ekonomik ve sosyo-kültürel gelişmeler konusunda müdavimlerine vizyon kazandıran disiplinlerarası bir eğitimdir.

Dr. İrfan Paksoy

“18 Mart 1915, Çanakkale Boğazı’nı savunan Çanakkale Kalesi

ve Boğazlar Komutanlığı için şerefli bir gün olmuş ve öyle de kalacaktır.”

Mareşal Liman von Sanders

Giriş

Avusturya-Macaristan Veliahdının 28 Haziran 1914 tarihinde Saraybosna’da Avusturya-Macaristan uyruklu bir Sırp tarafından öldürülmesinin ardından Avusturya-Macaristan ile Sırbistan arasında yükselen tansiyon 28 Temmuz’da iki ülke arasında savaş çıkmasına, akabinde de bu ülkelerin doğrudan/dolaylı dâhil oldukları ittifaklar nedeniyle de bu savaşın bir hafta zarfında önce Avrupa’da, sonra da dünyada genel bir savaşa evrilmesine neden olmuştur.

Savaşın başlamasını izleyen eden bir ay zarfında önce Fransa’yı, ardından da Rusya’yı saf dışı etmeyi planlayan Almanya 6-10 Eylül’de gerçekleşen Marne Muharebesinde Fransız-İngiliz kuvvetleri karşısında aldığı yenilgi üzerine Batı Cephesindeki durum siper savaşına dönüşmüş, bu durum da savaşın uzayacağı anlamına gelmiştir.

Savaş öncesinde İtilaf Devletleri nezdinde yaptığı ittifak kurma çabalarından olumlu sonuç alamayan Osmanlı Devleti 2 Ağustos’ta Almanya ile akabinde de Avusturya Macaristan ile Savunma İşbirliği Anlaşması imzalamış, 29 Ekim 1914 tarihinde de Osmanlı Karadeniz Filosu tarafından Rusya’nın Karadeniz’deki deniz üslerini ve kimi liman kentleri bombardımana tâbî tutulunca 1 Kasım’da Rus Kafkas Ordusuna ait birlikler Kafkas sınırından girerek ileri harekâta başlamış ve ertesi gün de Rusya resmen Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiş, İngiliz savaş gemileri 3 Kasım’da Çanakkale Boğazı açıklarından Ertuğrul ve Seddülbahir mevkiindeki Türk tabyalarını top ateşine tutmuş, bu taarruza eşlik eden Fransız gemileri de Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombardımana tâbî tutmuş, 5 Kasım’da da İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiş, bu gelişmelerin ardından 11 Kasım’da padişah iradesi ile İtilaf Devletleri’ne harp ilan edilmiş, 13 Kasım’da Padişah iradesi ile İtilaf Devletlerine karşı Cihad-ı Mukaddes kabul edilmiş, ertesi gün de Fatih Camii’nde ilan edilmiştir.

Çanakkale Boğazı’nın Denizden Zorlanmasına İlişkin Planlar ve İlk Girişimler

Eylül ayı başında İngiltere Amirallik Birinci Lordu (Donanma ve Denizcilik Bakanı) Churchill, Savaş Bakanı Kitchener ile başta gelen kara ve deniz kuvvetleri danışmanları, yakında Osmanlı Devleti’ne karşı girişileceğini varsaydıkları savaş için büyük bir strateji tartışması yaptılar.

İngiltere Denizcilik Bakanı Churchill Ağustos sonu – Eylül başında Çanakkale’ye karşı girişilecek bir taarruzun planlarını hazırlamış, 21 Eylül’de Malta’daki İngiliz Amirali Carden’a emir vererek, Çanakkale Boğazı’ndan çıktıkları takdirde, Osmanlı Devleti henüz savaşa girmemiş olmasına rağmen, Osmanlı Donanmasındaki Almaya menşelî ve ateş gücü yüksek savaş gemileri olan Goeben ve Breslau gemilerinin batırılmasını emretmiştir.

Churchill, 19 Ağustos’ta Dışişleri Bakanı Grey’e verdiği bir muhtırada, Osmanlı Devleti’ne karşı Yunanistan ile bir ittifak yapılmasını istedi. 4 Eylül’e kadar Çanakkale’ye karşı girişilecek bir taarruzun planlarını hazırladı ve 21 Eylül’de Malta’daki İngiliz Amirali Carden’a bir telgraf göndererek hangi bayrak altında olurlarsa olsunlar, Çanakkale Boğazı’ndan çıktıkları takdirde Goeben ve Breslau’ın (1) batırılmasını emretti.

Churchill’e göre Batı Cephesi’nde savaşın sonucu ne olursa olsun, Almanya’nın başarısı ya da başarısızlığı, Yakın Doğu’daki savaş sonrası nüfuzun derecesiyle ölçülecekti. Osmanlı Devleti’ndeki Alman iktisadî ve politik egemenliğini ortadan kaldırmak için Basra Körfezi’nin ucunda ve belki de Suriye’de bir seferî kuvvet bulundurmak faydalı olabilirdi. Fakat Churchill’e göre asıl darbenin indirileceği yer, Boğazlar’dı. Bu çerçevede, İstanbul ele geçirilirse savaş kazanılmış olacaktı.

Mısır’da ve Doğu Akdeniz’de tecrübe edinmiş olan Savaş Bakanı Kitchener ise başka taraflara, özellikle de Bağdat Demiryoluna karşı hızlı bir operasyon yapılması taraftarıydı. 1915 Noeli’nden bir hafta önce İngiliz Donanmasına ait HMS Doris adlı hafif kruvazördeki bir birlik, İskenderun’un kuzeyinde, kruvazörün ateş desteğiyle karaya çıktı ve herhangi bir direnişle karşılaşmadan bir miktar da ilerledi. Churchill’in iki yıl sonraki ifadelerine göre, bu durum İngilizlere, Türklerin kolay bir av olduğu şeklinde yanlış bir izlenim vermişti.

3 Kasım’da İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan 18 parçalık bir Müttefik donanmasının Çanakkale Boğazı’na taarruzunda İngiliz gemileri Boğaz’ın Avrupa yakasının giriş kısmındaki Seddülbahir ve Ertuğrul Tabyalarına, Fransız gemileri de Boğaz’ın Asya yakasının girişinde Orhaniye ve Kumkale Tabyalarını bombaladı. İngiltere ve Fransa’nın, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmeden Boğaz’ı bombalaması Osmanlı Devleti’ne fiilen savaş ilan etmesi anlamına geldiği gibi, Boğaz’a karşı bir harekât yapacağına ilişkin niyetlerini de açığa vurduğu anlamına geliyordu.

1914 yılı sonlarında Churchill ve Maliye Bakanı David Lloyd George; Çanakkale Boğazı’nın denizden zorlanarak geçilmesini, takiben Osmanlı başkentinin işgâl edilmesini ve böylece Osmanlı Devleti’nin savaşta saf dışı bırakılmasını, Müttefik Donanmasının Karadeniz’e çıkmasını, Rusların şiddetle ihtiyaç duyduğu hububatın sevk edilmesi için deniz yolunun açılmasını, Karadeniz üzerinden Tuna Nehri’ne geçilerek Avusturya-Macaristan ve Almanya’nın 1915 sonlarına kadar saf dışı edilmesini hedefliyordu.

Boğazların kapatılması nedeniyle sıkıntı çekmeye başlayan Ruslar da, Osmanlı kuvvetleri karşısındaki Kafkas Cephesi’ne ilaveten kendisinin rahatlatılması için Müttefikler tarafından ilave bir cephe açılmasını istemişler, bu konuyla irtibatlı olarak Churchill ve Lloyd George tarafından da Çanakkale Boğazı’nın zorlanarak geçilmesi ve ardından İstanbul’un işgâl edilip Karadeniz’e oradan da Tuna’ya geçilip Almanların mağlup edilmesi hedeflenmekteydi.

O dönemde Osmanlı Ordusunda 1. Ordu Komutanı olarak görev yapmakta olan, Çanakkale Cephesinde Deniz Harekâtının ardından Gelibolu yarımadasında gerçekleşen kara muharebeleri esnasında 5. Osmanlı Ordusuna komuta eden, 27 Şubat-30 Ekim 1918 döneminde de Filistin Cephesindeki Yıldırım Orduları Grubuna komuta eden Mareşal (Alman) Liman von Sanders, anılarında, 1915 yılının başında, genel dikkatin gitgide daha çok Çanakkale Boğazı’na çevrilmeye başlandığını, özellikle de Atina üzerinden Müttefik Kuvvetler’in niyetleri, gemi hareketleri ve asker nakliyesiyle ilgili birçok haber geldiğini, İngiliz-Fransız harp filosunun İstanbul istikâmetinde bir yarma harekâtı yapmasının mümkün göründüğünü belirtmektedir.

Çanakkale ve İstanbul Boğazları’ndaki kalelerin komutanı Alman Amiral Guido von Usedom’du. Alman Amirali Johannes Merten de Genel Karargâhın temsilcisi olarak Çanakkale’de bulunuyordu. Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevkî Komutanı Albay Cevat (Çobanlı) Bey idi. Boğaz’ın savunması için Gelibolu Yarımadası’nın güney kısmına ve Asya sahiline yerleştirilmiş olan birlikler onun emrindeydi. Yarımada’nın orta ve kuzey kesimindeki birlikler Mareşal Sanders komutasındaki 1. Orduya bağlı olan 5. Kolorduya bağlıydılar.

Deniz Harekâtının Gerekçesi

Churchill ve Lloyd George tarafından düşünülen Çanakkale Boğazı’nın denizden zorlanarak geçilmesi ve İstanbul işgâl edilerek Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması önerisi 15 Ocak 1915 tarihinde İngiliz Savaş Kabinesi’nde de kabul edilmiştir. Savaş Konseyi (3) bu kararıyla Kafkas Cephesi’nde zor durumda olduğunu belirten Rusya’yı rahatlatmayı, Boğaz’ı geçmek suretiyle Osmanlı Devleti’nin hükûmet merkezini ele geçirerek kısa sürede Osmanlı Devleti’ni savaşta saf dışı bırakmayı, böylece savaşın başlangıcında tarafsız görünmekle birlikte Almanya ve Avusturya-Macaristan safında savaşa girmelerinden endişe edilen kimi Balkan devletlerinin (özellikle de Bulgaristan’ın) bu konudaki muhtemel yönelişlerinin önünün alınması hedefleniyordu.

Müttefikler cenahındaki gerek siyasî liderlerin, gerekse de Batı Cephesi’ndeki komutanların, Ekim 1914 ayından sonra Batı Cephesi’nin kilitlenmiş olması nedeniyle bu cephede dolaysız tutumla sonuç alınmasına ilişkin ümitleri azalmaya başlamıştır. Bu ümit gittikçe de azalmıştır. Nitekim 7 Ocak 1915 tarihinde Savaş Bakanı Kitchener, Batı Cephesi’ndeki İngiliz Sefer Kuvvetinin Komutanı Mareşal John French’e yazdığı mesajda Fransa’daki Alman mevzilerinin hücumla ele geçirilemeyecek ve tam olarak da kuşatılamayacak bir kale olarak kabul edilebileceğini, bu durumda bu mevziler karşısında tutunabilecek kuvvetler bırakılarak, asıl harekâtın başka yerlerde sürdürülebileceğini belirtiyordu. İngiltere Denizcilik Bakanı Churchill de benzer şekilde düşünüyordu. Düşman ittifakının bir bütün olarak dikkate alınması gerektiği üzerinde duran Churchill, modern sahadaki gelişmelerin mesafe ve hareket kabiliyeti ile ilgili ana fikirleri değiştirdiğini, bunun bir sonucu olarak başka bir muhârebe ve harekât alanında vurulan bir darbenin düşmanın stratejik yanına vurulmuş gibi kabul edileceğini, bu çerçevede kesin sonucun alınacağı sanılan Batı Cephesi yerine diğer cephelerin de alternatif hâline geldiğini, böylesi bir yaklaşımın İngiltere’nin geleneksel amfibi stratejisine de uygun düştüğünü, böylece İngiltere’nin o zamana değin ihmal edilmiş olan deniz gücünün sağlayacağı askeri avantajdan yararlanmanın mümkün olacağını düşünüyordu.

İngiliz Kabinesinin Maliye Bakanı Lloyd George da İngiliz kuvvetlerinin büyük kısmının, Merkezî Devletler’in arka kapısına ulaştıracak bir yol olmak üzere Balkanlara kaydırılması fikrini savunmaktaydı. Paris Askerî Valisi General Joseph Simon Gallieni de Yunanistan ve Bulgaristan’ı Fransız kuvvetlerine katılmaya teşvik edecek derecede kuvvetli bir ordu ile İstanbul’a ilerlemek için bir hareket noktası olarak Selanik’e bir çıkarma yapılmasını teklif etmiştir. İstanbul ele geçirildikten sonra, bunu, Romenler ile işbirliği hâlinde Tuna’ya (Avusturya-Macaristan içine) doğru bir ileri harekât izleyecekti. Bu teklif, savaşın son aylarında Müttefikler tarafından fiilen uygulanan hareket tarzına benzemekteydi

Churchill de benzer şekilde düşünüyordu. Düşman ittifakının bir bütün olarak dikkate alınması gerektiği üzerinde duran Churchill, modern sahadaki gelişmelerin mesafe ve hareket kabiliyeti ile ilgili ana fikirleri değiştirdiğini, bunun bir sonucu olarak başka bir muhârebe ve harekât alanında vurulan bir darbenin düşmanın stratejik yanına vurulmuş gibi kabul edileceğini, bu çerçevede kesin sonucun alınacağı sanılan Batı Cephesi yerine diğer cephelerin de alternatif hâline geldiğini, böylesi bir yaklaşımın İngiltere’nin geleneksel amfibi stratejisine de uygun düştüğünü, böylece İngiltere’nin o zamana değin ihmâl edilmiş olan deniz gücünün sağlayacağı askeri avantajdan yararlanmanın mümkün olacağını düşünüyordu. Maliye Bakanı Lloyd George da İngiliz kuvvetlerinin büyük kısmının, Merkezî Devletler’in arka kapısına ulaştıracak bir yol olmak üzere Balkanlara kaydırılması fikrini savunmaktaydı. Dönemin Paris Askerî Valisi General Joseph Simon Gallieni de Yunanistan ve Bulgaristan’ı Fransız kuvvetlerine katılmaya teşvik edecek derecede kuvvetli bir ordu ile, İstanbul’a ilerlemek için bir hareket noktası olarak Selanik’e bir çıkarma yapılmasını teklif etmişti. İstanbul ele geçirildikten sonra, bunu, Romenler ile işbirliği hâlinde Tuna’ya (Avusturya-Macaristan içine) doğru bir ileri harekât izleyecekti. Bu teklif, savaşın (1918 yılındaki) son aylarında Müttefikler tarafından fiilen uygulanan hareket tarzına benzemekteydi.

Bu gelişmelere paralel olarak Doğu Avrupa’da Alman Ordularının baskısında bulunan Ruslar, Doğu Anadolu’daki durumlarının da sıkışması üzerine 2 Ocak 1915 tarihinde İngiltere’ye başvurarak Osmanlı Devleti’nin başka bir yerde yapılacak kara ve deniz gösteri harekâtıyla meşgul edilmesini istemiştir. Bu öneriyi fırsat bilen İngiltere ve Fransa’nın, Çanakkale Boğazı’nın denizden zorlanarak geçilmesi hâlinde Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını Ruslardan önce ve özellikle onların karışmasına meydan vermeden ele geçirmeleri mümkün olabilecekti. Bunun başarılması hâlinde ayrıca Alman askerî gücünün Orta Avrupa’dan tecridi ile Osmanlı Devleti’nin savaşta saf dışı bırakılması mümkün olabilecekti.

İngiltere Savaş Bakanı Kitchener, Avrupa’da Batı Cephesi’nde devam eden siper savaşlarından sonuç alınamayacağını görünce, Çanakkale’nin denizden zorlanmasının uygun olacağına ve Boğazlar’ın da denizden zorlanarak geçilebileceğine kanaat getirmiştir. Churchill, Kitchener ve kimi muhatapları Çanakkale Boğazı’nın denizden zorlanarak geçilebileceğine kanaat getirmişlerdi ama Çanakkale Boğazı’nı zorlayarak denizden geçmek Boğazları kontrol etmek gerçekten mümkün olabilir miydi? Bunu da yaşanan tecrübeler gösterecekti.

Deniz Harekâtı Bağlamında Uluslararası Gelişmeler

Rusya’nın İstanbul ve Boğazlar Üzerindeki Emelleri

İngiltere ve Fransa’nın Çanakkale Boğazı’nı denizden zorlayarak geçme çabaları, İstanbul ve Türk Boğazları üzerinde tarihî emelleri olan Rusya’nın da buraları almak üzere Müttefikler’i nezdinde harekete geçmesine neden oldu. Çünkü İngiltere ve Fransa, Çanakkale’yi geçerek İstanbul’u ele geçirdikleri takdirde, İstanbul’un, Rusya’ya bırakılmama tehlikesi ortaya çıkabilirdi. Öte yandan Çanakkale Deniz Harekâtı sonrasında İngiltere himâyesine girebilecek bir İstanbul’un Yunanistan’a verilme ihtimâli de asırlardır Boğazları ele geçirmeye çalışan Rusya’yı rahatsız etmekteydi.

Rusya her ne kadar Çanakkale Deniz Harekâtı öncesinde, bu harekât başarılı olduğu takdirde Boğazlar Bölgesi’nin kendisine verilmemesi endişesine kapılmış ise de Ruslar ile İngilizler arasında Haziran 1914 ayında Denizcilik Bakanları seviyesinde yapılan görüşmelerde Türk Boğazlarına yönelik Rusya’nın istekleri İngiltere tarafından da kabul edilmişti.

Boğazlar’a yönelik bahse konu endişeleri taşıyan Rusya’ya mukabil, Almanya, Osmanlı Devleti’nin müttefiki olduğu hâlde, Boğazlar’ın İngiltere ve Fransa’nın eline geçmesini çıkarlarına aykırı bulduğundan, bu bölgeyi Rusya’ya teklif ederek, Rusya ile ayrı bir barış antlaşması yapılması için Rusya nezdinde bazı girişimlerde bulunmuştur. Bu durum, İngiltere ve Fransa’yı telaşlandırmış, bu ülkeleri Boğazlar konusunda Rusya’nın isteklerini kabul etmek zorunda bırakmıştır. Almanya, bu şekilde Rus Cephesini kapatarak, Müttefikleri bölecek ve Batıda sadece İngiltere ve Fransa ile karşı karşıya kalacaktı. Almanya’nın müttefiki olan Osmanlı Devleti ise bu olaydan haberdar değildir. Bu gelişmeler sonrasında Rusya, Boğazlar konusunda inisiyatifi ele almak ve sorunu kendi lehine çözümlemek için, Şubat 1915 ayından itibaren İngiltere ve Fransa nezdine girişimlere başladı.

İstanbul Antlaşması

Rusya’nın, Birinci Dünya Savaşı’ndaki hedefini özetle belirtmek gerekirse, Boğazlar’ı ve İstanbul’u ele geçirmek olduğunu söylemek mümkündür. Rusya Dışişleri Bakanı Sazonov, Rusya’nın, Boğazlar’a yönelik bu isteklerinin İngiltere ve Fransa tarafından kabul edilmesi hâlinde, İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerine yönelik düşüncelerinin de Rusya tarafından kabul edileceğini bildirmişti. Rusya 4 Mart 1915 tarihinde İngiltere ve Fransa’ya verdiği notalarla “isteklerini açıklamış”, Fransa 12 Mart’ta, İngiltere de de 10 Nisan’da Rus taleplerini kabul etmiştir.

Sonuçta İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Mart ve Nisan 1915 aylarında gizli olarak imzalanan İstanbul Antlaşmasına göre; İngiltere, İstanbul ve Türk Boğazlarına yönelik Rus isteklerini kabul ediyordu. Bu antlaşmaya göre, Rusya; İstanbul (şehri), İstanbul Boğazı’nın her iki kıyısı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’nın Avrupa kıyısını alacak; buna karşılık İstanbul Limanı, Müttefik ticaret gemileri için serbest bir liman olarak bırakılacaktı. Rusya, İstanbul ve Türk Boğazlarına yönelik İstanbul Antlaşması ile somutlaşan heveslerinin Fransızlar ve İngilizler tarafından tanınmasına karşılık kendisi de İngiltere öncülüğünde hazırlanan Osmanlı Devleti’nin Asya ve Orta Doğu’daki topraklarının İngiltere ve Fransa çıkarlarına göre düzenlenmesini tanıyacağını beyan ediyordu (Bahse konu düzenleme 18 Mart 1915 tarihli İstanbul Antlaşması’ndan yaklaşık bir yıl sonra (16 Mayıs 1916 tarihinde) İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes- Picot Antlaşması ile somut ifadesini bulacaktı). Ayrıca, bu antlaşma ile Rusya, İran’ın petrol bakımından zengin bölgelerini “İngiliz nüfuz bölgesi” olarak kabul eden 1907 yılında yapılmış olan İngiliz-Rus Antlaşması’nı da teyit ediyordu.

Boğaz’ın Denizden zorlanması ve Deniz Harekâtı

İngiltere Savaş Komitesinin 15 Ocak 1915 tarihli bu kararından sonra Çanakkale Boğazı’na yönelik deniz harekâtını yapacak Müttefik Donanmasının başına Amiral Sackville Carden getirildi.

Liman von Sanders, hatıralarında, Şubat 1915 ayının ortalarından itibaren İngiliz-Fransız harp filosunun yavaş yavaş Çanakkale Boğazı’nın girişinde toplandığını, bu filoya ait savaş gemilerinin Limni Adası, Gökçeada ve Bozcaada’da kendilerine uygun üsler bulduğunu, bu adalardan Gökçeada ve Bozcaada’da deniz ve kara uçakları için askerî havaalanı ve diğer askerî tesislerin de yapılmış olduğunu belirtmektedir.

İngiltere Savaş Komitesinin kararına uygun olarak oluşturulan ortak bir İngiliz-Fransız Donanması 19, 25, 26 ve 27 Şubat 1915 tarihlerinde Çanakkale Boğazı’nın her iki yakasını genel taarruz öncesinde yumuşatmak için bombardımana tâbî tutmuştur.

Müttefik Donanmasının modern ağır topları, eski model Türk toplarına nazaran daha uzun menzilli olup Türk topraklarının ateşi bu menzil dışından bulunan Müttefik Donanmasına erişemiyordu. Bu savaştaki harp vasıtaları, hiçbir şüpheye yer vermeyecek kadar eşitsizdi. Müttefik Donanmasındaki toplardan yapılan birkaç atıştan sonra Türk bataryaları susturulmuş ve istihkâmların da bir kısmı yıkılmıştı. Tüm ağır bombardımana rağmen küçük bir Türk birliği, Müttefik top ateşinin ulaşamadığı mekânlarda kalıp karaya çıkanları püskürttüğü için, Müttefikler’in karaya çıkardığı bahriye askerleri ile Seddülbahir’i baskınla ele geçirme denemeleri başarısız olmuştu.

1 Mart’ta beş İngiliz zırhlısı birçok torpidobot ile birlikte Boğaz’ın güneybatı kesiminin ön hattına kadar ilerleyip Erenköy ve Halileli Tepelerine yerleştirilmiş olan Türk obüs bataryaları ile öğleden akşama kadar çarpıştılar. Müttefik Filosu’nun genellikle 4-5 savaş gemisiyle yapılmakta olan kısmî hücumları 1 Mart’tan itibaren hemen hemen her gün tekrarlanıyor, geceleri de mayın temizlemek için Müttefik deniz unsurları olağanüstü faaliyet gösteriyordu.

Müttefik Donanmasının Boğaz’ı denizden geçebileceğine inanmayan Amiral Carden’in Müttefik deniz taarruzu öncesi hastalanması üzerine bu görevden alınarak yerine Amiral John de Robeck atandı.

Çanakkale Boğazı’nı denizden geçmek üzere Müttefik Donanması tarafından 18 Mart’ta büyük bir deniz harekâtı gerçekleştirildi. Herbiri adeta çelik kaleye benzeyen 16 büyük Müttefik savaş gemisinin katıldığı bu deniz harekâtında Müttefik Donanmasının kaybı hayli ağırdı. Müttefik Donanmasındaki Fransız Bouvet zırhlısı ile İngiliz Irresistible ve Ocean Zırhlıları batırılmış, Inflexible, Gaulosis, Bouvet, Sufren ve Agememnon savaş gemileri de aldıkları yaralar nedeniyle muhârebe edemez durumuna düşmüştü. Kurtarma çalışmasına katılan Müttefiklere ait birçok küçük gemi de Türk topçu ateşi sonucu batırılmıştı. Bu başarısızlık üzerine Müttefik Donanması geri çekilmek zorunda kalmış ve Boğaz’ı denizden zorlayarak geçme teşebbüsünden de vazgeçmiştir.

Sonuç

Boğaz’ı savunan Türklerin ellerindeki son cephaneyi kullandıklarını belirten ve bu nedenle Boğaz’ın bir keze daha denizden zorlanmasında ısrar eden Churchill bu konuda Kabine üyelerini ikna da etmişti. Ancak emrindeki amiraller Churchill’e itiraz edince Churchill bu amiralleri ikna edememiştir. İngiliz Savaş Bakanlığı da Çanakkale Boğazı’nın tekrar zorlanmaktansa bir sefer kuvveti oluşturarak Gelibolu Yarımadası’nın karadan zorlanmasına karar vermiştir.

Mareşal Sanders’in ifadesiyle 18 Mart 1915, Boğaz’ı savunan Çanakkale Kalesi ve Boğazlar Komutanlığı için şerefli bir gün olmuş ve öyle de kalacaktır.

18 Mart 1915 Deniz Zaferi’nin kahraman şehit ve gazilerinin cümlesinin ruhları şâd, kabirleri nur, mekânları cennet, makamları da âli olsun.